Olağan Devre 31. Pazar Günü B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk Okuma Yas 6,2-6 Mezmur17/18 İkinci Okuma İbr 7,23-28 İncil Mk 12,28-34

Mesih’i tanıtan işaretlerden biri “sağırların işitmelerini sağlamasıdır”!

İki çeşit sağırlık vardır. Bir tanesi maddi sağırlıktır, yani hiçbir ses duyulamayan sağırlık; bir diğer sağırlık ise daha derin olanıdır. O zaman kurtuluşumuzu sağlayacak olan ve sevgiyle bize yöneltilen Sözü, Allah’ın Sözünü dinlemediğimiz zamanlardır. Bu sağırlıktan istediğimiz zaman iyileşmek, bizim elimizdedir. Fakat tabii ki, Allah’ın kutsal ve karşılıksız eylemini kabul ederek. 

Ve işte birçok Yazı’da şu daveti, bazen de bu emri buluruz: “Dinle”! İsa’nın Kendisi Musa’nın bu davetini O’na en önemli emrin hangisinin olduğunu soran Yazıcıya tekrar etmektedir. Sanki emir: “Dinle”dir. Dinlemek temel olarak bir sevgi eylemidir. Sevmeyen dinlemez, seven ise daha dikkatle, daha ilgiyle, daha hazır halde dinlemeye çalışır. Seven, öyle şekilde dinler ki ona konuşanın arzularını belirtip tüm hikmetini gösterebilmesine yardım eder. 

Seven kişi, sevdiği kişinin arzularını gerçekleştirmek için dinler. Eşler arasında, evlatlar ve ebeveynler arasında da olan dinleme bu şekilde olmaktadır. Aynen Allah’ı dinleme de böyledir! Allah’ın Kendisi onunla konuşmamızı ister, bunun için de İsa bizi şunu yapmaya çağırır: “Kapıyı çalınız, size açılacaktır!”. Bunu söylerken Allah’ın bizi dinlemeye ve arzularımızı gerçekleştirmeye hazır olduğunu söylemektedir. 

Fakat biz de şöyle bir şekilde Allah’ı dinlemek istiyoruz ki O’na, arzularını bize göstermesine izin veriyoruz. O’nun hikmetli olduğunu ve bizi sevdiğini biliyoruz, geleceğimizi de bildiği için eylemlerimizin getireceği en küçük sonucu da bildiğinin farkındayız. Bunun için Sözü’nün yürüyüşümüze ve eylemlerimize açık ışık olmasını istiyoruz. O zaman “Dinle” diyen davet ve gerisinde gelen “Rabbin Allah’ı bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle sev” sözleri, bir bütün oluyor. Dinleyen, artık sevgi yolundadır. Dinleyen, sevgisine artık gerçek ve somut bir yön vermektedir. Sevgi, hissedilecek ve sevinç yaratacak bir seri duygu değildir; sevgi; hareketlerimizin, zamanımızın, enerjimizin, yaşamımızın sunulmasının somutlaşmasıdır. Rabbin Allah’ı seveceksin! 

İsa şunu da ekliyor: “Komşunu kendin kadar seveceksin!”. Allah’ı seven, yani O’nu dinleyen, insanları da sevmeye devam eder, çünkü Allah ona karşılaştığı insanlar aracılığıyla da konuşabilir.

Sevgi sayesinde Allah’ın hükümranlığına yaklaşırız! İsa tam da bunu ona yaklaşan o Yazıcıya- Kutsal Kitabı o okuyana- söylemektedir: “Allah’ın hükümranlığından uzak değilsin!”. Bizler şunu soruyoruz: Sevmek yeterli değil midir? Allah’ın Hükümranlığına girmek için sevgiden başka ne gereklidir? Sevgi; bizi Allah’ın Hükümranlığına yaklaştırır, fakat yeterli değildir. 

İbraniler’e mektup yardımımıza koşmaktadır. Biz Allah’ın Hükümranlığına sadece kendi gücümüzle girmeyiz, sevgimizin gücü de yeterli değildir! Biz Allah’ın Hükümranlığına, Kendini Peder’e sunan, kutsal, saf başrahip İsa’nın kurbanı sayesinde gireriz. Sevgimiz, bizi Allah’a yaklaştırır, fakat bize yolladığı Oğlunu kabul ederek, O’nun lekesiz, mükemmel sunuşuna katılarak O’na varabiliriz. O zaman her şeyden çok İsa’yı dinlemeye, O’nu sevmeye, O’nu her şeyin ve herkesin üzerine koymaya çalışacağım. Bu sevgi sayesinde Peder’i sevmem ve insanları sevmem yoğunluk kazanacaktır. 

İsa’yı sevdiğim zaman Allah ve insanlar da sevildiklerini anlamaktadırlar. İsa’yı sevdiğim zaman, O’na güvenle itaat ederek O’nun Egemenliğine girmekteyim. 

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

TÜM AZİZLER BAYRAMI – 1 Kasım

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Vah. 7,2-4.9-14 Mezmur 23 2.Okuma 1Yh. 3,1-3 İncil Mt. 5,1-12

Bugünkü bayram Kilise’nin göksel Yeruşalim’in sevincine girmesine yardım etmektedir. Yeruşalim temelleri sağlam olan gelecekteki şehirdir: Kurtulmuşlar orada Allah’ı ve Kuzu’yu şanla övmektedirler. Hepimiz bu yenilik konusunda mütehassıs olmalıyız: Dünyada yaşıyoruz ama dünyaya ait değiliz; gözyaşı vadisi, günah hükümdarlığı ve sonucu acı olan bu dünyada yaşıyoruz, ama gözlerimizi göğe dikiyoruz çünkü arzumuz oraya ulaşmaktır. Kaç defa bunu unutuveriyoruz! Gökyüzünü unutmamız, dünyada yolumuzu şaşırmamıza neden oluyor. Arzularımıza uyarak şurada, burada dolanır, egoizme kapılır, hissettiklerimize kapılırız, devamlı hayal kırıklıklarına doğru gideriz. Gökyüzünü unutmamız, kardeş olduğumuzu da unutturuyor ve neredeyse hayvan gibi, bazen onlardan da kötü davranmamıza sebep oluyor.

Bugün varış noktamızı, her adımımızın ve her kararımızın varış noktasını düşünmeye çağrılıyoruz Kendi varış noktamızı düşünürken İsa’yı sevip, O’nun haçını taşımış, oraya varmış ve bizi beklemekte olan kardeşlerimize bakalım. İşkence edilmeyi ve öldürülmeyi kabul ederek Allah’ın sevgisinin, Rab’bin ölümü ve dirilişinin tanıklığını yapmış iman şehitlerini görüyoruz. İman tanıklarını da görüyoruz, onlar da İsa’nın tanıklığını yaparak insanlar tarafından reddedilmeyi ve kin görmeyi kabullendiler. Rab’bin sürüsüne çobanlık yapan rahipleri görüyoruz, onlar da imanlılara yol göstermek için yaşamlarını sundular. Aileleri, anne ve babalarını görüyoruz ki evliliklerini, annelik ve babalık görevlerini Rab’be uygun yaşadılar. Keşişleri görüyoruz ki insanın yaşamında Allah’ın ilk yere sahip olduğunu yaşamlarıyla kanıtladılar. Allah’ın tahtını işte böyle bir kalabalık tanıklar ordusu çevrelemektedir, onlar bize Allah’ı tanımayı ve arzulamayı öğretmektedirler!

Dediğimiz Azizlere yükseltilen bakışımız, buradaki yürüyüşümüzü farklı bir şekilde, paranın, zevkin, hırsın yıkıcı etkisinden hür bir şekilde saymamız için ışık olmaktadır. Bu geçici gerçekler etkisi, insan yüreğinde acılar doğuran haksızlık ve egoizm yaratırlar. İşte biz bu gerçeklerin etkisi altında kalmak istemiyoruz: Yoksa biz de haksız, başkalarına baskı yapan, sevmeyi bilmeyen kişiler oluruz. Azizlere baktığımızda bunların dünyayı, ailelerini, çevrelerini nasıl değiştirdiklerini görüyoruz. Öyle bir şekilde değiştirdiler ki sevgi, Allah’ın karşılıksız sevgisi, onların ışığı, gücü oldu. Onlar bunu, İsa’nın ağzından çıkan sözleri sevinç ve devamlılıkla yaşayarak becerdiler. Bu şekilde İsa’nın yaşamını ve misyonunu paylaştılar, haçını paylaştılar ve şimdi de şanını paylaşmaktadırlar.

Azizlerin yaşamına yön veren sözler bugün dinlediğimiz şu sözlerdir:

Ne mutlu… Ne mutlu yüreği zenginliğe bağlı olmayanlara… Her şeye paranın yön verdiği bu dünyamızda bu sözleri duymak çok güzel ve etkileyicidir. Savaş ve barış, kardeşler ve aileler arasında anlaşma veya çatışma, milletlerin yaşamı için kanunlar, hastalık ve sıhhat, sanki her şey paranın gücü ile ölçülmektedir. Barışı arayan dünyanın İsa’nın bu sözlerini ciddiye alıp yaşayan insanlara ihtiyacı vardır: Fakirliği seçerek, paradan ve zenginliklerden hür yaşamaya çalışan insanlar; mutlu, yani sevinçli ve insanlığa iyilik etmiş olmaktadırlar. 

Ne mutlu yüreği saf olanlara: Her şeyin cinsellik tarafından, elbiseler için modadan, kürtajdan, kadınlarından faydalanma, çocuklara cinsel şiddet gibi ağır suçları haklı kılan o cinsellik tarafından yönlendirilen bir dünyada saf bir yürekle yaşayacak insanlara acilen ihtiyaç vardır. Bunlar Hristiyanlardan başka kimler olabilir? Başka hiçbir yerde böyle insanlar bulmayı bekleyemeyiz, çünkü fakirliği ve saflığı yaşamak için gerekli güç sadece Mesih İsa’ya sevgiden gelir: Bu ne ateizmden ne teknikten ne de dünyevi dinlerden gelen inançlardan doğabilir. Sadece İsa haçı ile insan zayıflığını destekleyerek insana ve Allah’a layık bir şekilde yaşamayı sağlayabilir.

Bugün bakışlarımızı göğe çevirelim. Azizler kalabalığı içerisinde 150 yıl önce ölmüş Ars rahibi, Aziz Yuhanna Maria Vianney’in derin bakışlı gözleriyle karşılaşıyoruz. Fransız İhtilali’nin patlak verdiği yıllarda doğmuş, çocukluğunu rahiplere karşı korkunç zulüm yıllarında geçirmişti. Saklı yaşamak zorunda kalan bu rahiplerden biri ona ilk komünyonunu vermişti, ailesi de o anda ev içerisinde olanları saklı tutmak için pencerelerinin önüne saman yığınları boşaltıyordu. Bu çocuk tekrar Efkaristiya’yı alabilmek için iki yıl beklemeli idi! O azizlik yolunu kat etti ve bize anlattı: “Haçlar bizleri Rabbe bağlı kılar, bizi arındırır, dünyadan ayırır, yüreğimizi her çeşit engelden hür bırakır, bir su akıntısını aşmak için yarayan bir köprü gibi yaşamımızı geçirmemize yardım ederler”.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 30. Pazar Günü  B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Yer 31,7-9 Mezmur 125 2.Okuma İbr 5,1-6 İncil Mk 10,46-52

Bilgisiz insanlara ve yoldan sapanlara acır, çünkü kendisi de zayıflıklarla kuşatılmıştır”: İbranilere mektubun yazarı, tapınağın baş rahibi hakkında işte böyle yazmaktadır. O da her insan gibi günah işler, bu sebepten her gün kurbanlar sunarak kendi günahları için de af dilemesi gerekmektedir. 

İsa ise, günahsız olduğundan dolayı, ilk ve son kurban olarak, kendini sunmaktadır. İsa’nın acıması gerçekleşmekte, çünkü Allah fedakarlığını kabul etmektedir ve dolayısıyla da acımasının meyvesi insanların kurtuluşudur. 

Bugün İsa’nın acımasının bir örneğini duyduk: Bir kör dilenci O’na doğru tüm sesiyle bağırmaktadır. İsa’ya adının yanısıra “Davut’un Oğlu” unvanını da veriyor: Bu unvan Kutsal Kitap’ta Allah’ın Mesih’i için kullanılmaktadır. Bir kraliyet unvanı olduğu için İsa’nın yanından gidenleri korkutuyor: Onlar Hirodes’den korkuyorlar, o ki Eriha’da kendisi için bir saray yaptırdı. O kişi hem İsa hem de O’nunla yürüyenler için bir tehlike olabilirdi. Ama kör daha da yüksek sesle bağırıyor, Allah’tan dilenildiği gibi acımayı dilemeye devam ediyor. 

Bazıları belki de dilencinin İsa’dan para istediğini sanıyor: Bu da onu susturmak için bir sebeptir, çünkü bir hoca rahatsız edilmemeli. İsa ise duruyor, yanındakilerini de durmaya mecbur ediyor. 

O dünyaya geldi, ve şimdi Yeruşalim’e gitmekte, kendini günahkarlar için, yani tüm insanlar için Baba’ya sunmak için. Şimdi bu insanlardan biri, kendisinden yardım istiyor, durması gerekmiyor mu? 

O kör, insanların gözünde küçük ama Allah’ın gözünde büyüktür; İsa ona tüm dikkatini veriyor, onu çağırttırıyor: Tam da onu susturanların, şimdi onu İsa’nın yanına getirmeleri gerekiyor. Kör, İsa’nın kendisini dinlediğini anladığında, tek zenginliği olan abasını üstünden atıyor. Artık, İsa’nın onun yaşamını değiştireceğinden emindir. 

Şimdi kendi adı bile anlamlıdır: Bartimeyus, Timeyus’un oğlu demektir. Timeyus adı, meşhur filozof Platon’un bir yazısının adıdır. Tam da Timeyus adında birinin kör olması oldukça acayiptir: Sanki insanların bilgeliğinin yardımcı olmadığını belirtiyor gibidir, yolu aydınlatmıyor, insan yüreğini beslemiyor, insanı dilenci kılıyor, herkese muhtaç oluyor ve her şey için başkasına bağımlı kılıyor. 

İsa bu durumdan kurtarabilir, başkalarının dediğinden veya yaptıklarından bağımlı olmayı sona erdirebilir, Baba’ya götürmeyen tersine sadece kendi kendini dinlemeye götüren boş insani felsefelerden kurtarabilir. 

İsa tarafından davet edilen kör, para isteyerek değil de başka kimseden isteyemeyeceği bir şey isteyerek, İsa’ya olan imanını gösteriyor: “Rabbim, gözlerim görsün” diyor. 

Rabbin Sözü gözlerini açıyor, o kadar ki kör, kendi adını unutarak, yürüyüp Yeruşalim’e doğru, yani kendisini Allah’a sunuşuna doğru İsa’yı izleyebiliyor. 

Kimin gözleri açıksa İsa ile birlikte yürür, çünkü yaşama anlam kazandıran O’dur. 

Artık kör için yol; oturup başkalarının acımasını veya ayakta kalmak için yardımını dileyecek bir yer değildir, orası artık herkesi sevmek ve hizmet etmek için İsa’nın takip edilebileceği bir yerdir, kendini sınırsızca Allah’a sunmak ve ebedi yaşamı tadabilmek için bir yerdir.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it