OLAĞAN DEVRE – 4. Pazar Günü – C

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk Okuma Yer. 1,4-5.17-19 Mezmur 70

İkinci Okuma 1 Kor. 12,31-13,13 İncil Lk. 4,21-30

Bugün aziz Pavlus’un sözleri mutlaka ilgimizi çekmektedir. O; Baba ile karşılaşmaya doğru bize rehberlik eden İsa’yı izlemek için bize en güzel yolu göstermek istiyor. Bu yol, sevgi yoludur, ama konuştuğu sevgi, özel bir sevgidir. Bu sevgiden tüm insanlar faydalanmaktadırlar, ama Allah’tan gelir ve O’na doğru dönük kalır.

Michelangelo (1475–1564), The Prophet Jeremiah
Michelangelo (1475–1564), The Prophet Jeremiah

Sevgi kelimesi, etimolojik olarak da aldığımız ve almaya devam ettiğimiz bir sevgi demektir: İçimizde doğuştan var olan bir erdem değildir, bizim çabalarımız sonucunda elde ettiğimiz veya hak ettiğimiz bir meyve değildir. Sevgi karşısında yeryüzünün tüm güzel ve arzulanır şeyleri önemlerini kaybederler. Ülkelerin dillerini bilmek, geleceği tahmin etmek veya bilmek, ilahi güçten mucizeler elde eden iman, başkaları için kendini ateşe atma gücü: Bunların hepsi geçici şeylerdir ve değerleri de geçicidir, hiç biri sevgi ile yarışamaz. Allah’tan gelen sevgi zaman mevhumunu da geçer: Ebediyen kalır, zayıf olduğumuzda veya yaşamımızın basit veya tamamıyla normal zamanlarında da üzerimizde parlar.

Sevgi, bizi sabırlı ve hoşgörülü, uysal ve küçük şeylere dikkatli, kardeşlerimizin acılarına veya sevinçlerine duyarlı kılar, herkesin, iyi olsun kötü olsun, Baba gibi iyiliğini aramamızı sağlar. Sevgi imandan dayanma gücü alır ve ümitten mükâfatlandırılır. Aynı zamanda imanımızı ve son ödül olan ümidimizi görünür kılar. Sevgi; içimizde insanların arzularını duymaktan değil, Allah’ın kalp atışlarını dinlemekten doğar. O halde, sevgi, Allah’a daima bir “evet” der ve insanların isteklerine bazen “hayır” da demeyi bilir. Bu sevgi sayesinde Allah’ı tüm yüreğimizle, herkesi de kendimiz kadar severiz: Kendimizi bazı şeyleri inkâr etmeye kabiliyetli kılar! Başkalarını gerçekten sevmek için onların arzuladıkları şeylerin, emirlerinde açıkça gösterilen Allah’ın isteğine karşı olmamalarına dikkat edeceğiz. Başkalarına olan gerçek sevgi, Allah’a itaatsizlik etmemi isteyemez!

İsa da tanındığı ve sevildiği köy olan Nasıra’da bir seçim yapmak durumunda kaldı. Orada iken O’ndan mucizeler istendi, ama bunların Kendisi’nin Allah’ın Oğlu ve Mesih olduğunu göstermeleri için değil, sadece birçok kişinin yaşamını kolaylaştırmaları için. Baba’nın O’ndan beklediği bu değildi. Baba O’nu, hükümranlığını müjdelemesi, O’nu sevmemiz ve egoizmin yollarını terk etmemiz için yollamıştı. Gerçek sevgi ve gerçek yaşam yoluna bizi yöneltmek için İsa’nın Kendisi’nin haç yolunu kat etmesi gerekiyordu! O halde İsa’dan her ne pahasına olursa olsun haçı bizden uzak tutmasını isteyemeyiz! Sonra İsa, sadece halkı için değil, herkes için geldi: İlyas İsrail’in sınırlarından çıktı, Elişa bir yabancıyı iyileştirdi, bunun için İsa da, peygamberler gibi, tüm dünyaya, hatta başka dinlere inananlara bile, yüreğini açık tutmalıdır, çünkü O’nun yaşamı baba sevgisini herkese gösteren Allah’ın armağanıdır. Nasıra’da İsa’yı tanıyanların sevgisi kine dönüştü çünkü onların sevgisi, sahte bir sevgiydi, egoizme bürünmüş kıskançlıktı.

Allah’tan gelen sevgide böyle riskler yoktur. Biz İsa’yı, bizi acılardan kurtaran kişi gibi değil, acılarımızı kendisininkilerle birleştiren ve bu yolla da bizde acıları doğurtan günahtan kurtaran olarak tanımak isteriz. İsa’nın sevgi ile taşıdığı acılar, bizi her durumu değerlendireceğimiz bir yola koyar. İsa’dan sadece teselli değil, Kireneli Simon gibi haçını taşımaya yardımcı olmamızı istediğini de kabul edeceğiz. Bu sayede bütün dünya, yani dünyadaki tüm insanlar İsa’yı görerek ve severek kurtulacaklardır.

Yeremya peygamber; kendi hayatı ile İsa’nın sevgisinin, Kendisinden ve insanların iddialarından özgür bir sevginin peygamberliğidir. Bu peygambere Allah şöyle konuştu: “Sana savaş açacaklar, ama seni yenemeyecekler. Çünkü seni kurtarmak için ben seninleyim.” İsa, Nasıra’da bu peygamberliği yaşadı ve bugün uzak ve yakın çeşitli yerlerde birçok Hristiyanlar da aynısını yaşamaktadırlar. Seven kişi, bazen insanlar tarafından sevilmez: Tıpkı İsa’nın olduğu gibi. Fakat seven Hristiyanlar, kendilerine karşı gelinince de, korkunun kendilerini yenmesine izin vermeyecekler, çünkü onların yanında Rab’bin varlığı bir teminat olarak durmaktadır. Rab, bütün düşmanları korkutandır. Dolayısığıyla büyük bir sevinç içinde Allah’ın sevgisini yaşayacağız!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

OLAĞAN DEVRE III. CUMARTESİ

İncil: Markos 4, 35 -41

O gün akşam olunca öğrencilerine, “Karşı yakaya geçelim” dedi.

Öğrenciler kalabalığı geride bırakarak İsa’yı, içinde bulunduğu tekneyle götürdüler. Yanında başka tekneler de vardı.

Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Dalgalar tekneye öyle bindirdi ki, tekne neredeyse suyla dolmuştu. İsa, teknenin kıç tarafında bir yastığa yaslanmış uyuyordu. Öğrenciler O’nu uyandırıp, “Öğretmenimiz, öleceğiz! Hiç aldırmıyor musun?” dediler. İsa kalkıp rüzgârı azarladı, göle, “Sus, sakin ol!” dedi. Rüzgâr dindi, ortalık sütliman oldu. İsa öğrencilerine, “Neden korkuyorsunuz? Hâlâ imanınız yok mu?” dedi. Onlar ise büyük korku içinde birbirlerine, “Bu adam kim ki, rüzgâr da göl de O’nun sözünü dinliyor?” dediler.

OLAĞAN DEVRE III. CUMA

İncil: Markos 4, 26 -34

Sonra İsa şöyle dedi: “Tanrı’nın Egemenliği, toprağa tohum saçan adama benzer.

Gece olur, uyur; gündüz olur, kalkar. Kendisi nasıl olduğunu bilmez ama tohum filizlenir, gelişir. Toprak kendiliğinden ürün verir. Önce filizi, sonra başağı, sonunda da başağı dolduran taneleri verir. Ürün olgunlaşınca, adam hemen orağı vurur. Çünkü biçim vakti gelmiştir.”

İsa sonra şöyle dedi: “Tanrı’nın Egemenliği’ni neye benzetelim, nasıl bir benzetmeyle anlatalım?

Tanrı’nın Egemenliği, hardal tanesine benzer. Hardal, yeryüzünde toprağa ekilen tohumların en küçüğü olmakla birlikte, ekildikten sonra gelişir, bütün bahçe bitkilerinin boyunu aşar. Öylesine dal budak salar ki, kuşlar gölgesinde barınabilir.”

İsa, Tanrı sözünü, buna benzer birçok benzetmeyle halkın anlayabildiği ölçüde anlatırdı. Benzetme kullanmadan onlara hiçbir şey anlatmazdı. Ama kendi öğrencileriyle yalnız kaldığında, onlara her şeyi açıklardı.

OLAĞAN DEVRE III. PERŞEMBE

İncil: Markos, 4, 21-25

Onlara, “Kandili, tahıl ölçeğinin ya da yatağın altına koymak için mi getirirler?” dedi.  “Kandilliğe koymak için değil mi? Gizli olan ne varsa, açığa çıkarılmak üzere gizlenmiştir; saklı olan ne varsa, aydınlığa çıkmak üzere saklanmıştır. İşitecek kulağı olan işitsin!”

İsa şöyle devam etti: “İşittiklerinize dikkat edin! Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız. Hatta size daha fazlası verilecek. Çünkü kimde varsa, ona daha çok verilecek. Ama kimde yoksa, elindeki de alınacak.”

26 OCAK AZİZLER TİMOTEUS VE TİTUS

İncil:  Luka 22, 24-30

Ayrıca aralarında hangisinin en üstün sayılacağı konusunda bir çekişme oldu. İsa onlara, “Ulusların kralları, kendi uluslarına egemen kesilirler. İleri gelenleri de kendilerine iyiliksever unvanını yakıştırırlar” dedi. “Ama siz böyle olmayacaksınız. Aranızda en büyük olan, en küçük gibi olsun; yöneten, hizmet eden gibi olsun. Hangisi daha büyük, sofrada oturan mı, hizmet eden mi? Sofrada oturan değil mi? Oysa ben aranızda hizmet eden biri gibi oldum.

Denendiğim zamanlar benimle birlikte dayanmış olanlar sizlersiniz. Babam bana nasıl bir egemenlik verdiyse, ben de size bir egemenlik veriyorum. Öyle ki, egemenliğimde benim soframda yiyip içesiniz ve tahtta oturarak İsrail’in on iki oymağını yargılayasınız.

25 OCAK AZİZ PAVLUS’UN İHTİDASI

İncil:  Markos 16, 15-18

İsa onlara şöyle buyurdu: “Dünyanın her yanına gidin, Müjde’yi bütün yaratılışa duyurun.

İman edip vaftiz olan kurtulacak, iman etmeyen ise hüküm giyecek. İman edenlerle birlikte görülecek belirtiler şunlardır: Benim adımla cinleri kovacaklar, yeni dillerle konuşacaklar, yılanları elleriyle tutacaklar. Öldürücü bir zehir içseler bile, zarar görmeyecekler. Ellerini hastaların üzerine koyacaklar ve hastalar iyileşecek.”

OLAĞAN DEVRE III: PAZARTESİ

İncil: Markos 3, 22-30

Yeruşalim’den gelen din bilginleri ise, “Baalzevul O’nun içine girmiş” ve “Cinleri, cinlerin önderinin gücüyle kovuyor” diyorlardı. Bunun üzerine İsa din bilginlerini yanına çağırıp onlara benzetmelerle seslendi. “Şeytan, Şeytan’ı nasıl kovabilir?” dedi. “Bir ülke kendi içinde bölünmüşse, ayakta kalamaz. Bir ev kendi içinde bölünmüşse, ayakta kalamaz. Şeytan da kendine karşı gelip kendi içinde bölünmüşse, artık ayakta kalamaz; sonu gelmiş demektir.

Hiç kimse güçlü adamın evine girip malını çalamaz. Ancak onu bağladıktan sonra evini soyabilir. Size doğrusunu söyleyeyim, insanların işlediği her günah, ettiği her küfür  bağışlanacak, ama Kutsal Ruh’a küfreden asla bağışlanmayacak. Bunu yapan, asla  silinmeyecek bir günah işlemiş olur.” İsa bu sözleri, “O’nda kötü ruh var” dedikleri için söyledi.

OLAĞAN DEVRE III. PAZAR

C Yılı: Luka 1, 1-4; 4, 14-21

Sayın Teofilos,

Birçok kişi aramızda olup bitenlerin tarihçesini yazmaya girişti. Nitekim başlangıçtan beri bu olayların görgü tanığı ve Tanrı sözünün hizmetkârı olanlar bunları bize ilettiler. Ben de bütün bu olayları ta başından özenle araştırmış biri olarak bunları sana sırasıyla yazmayı uygun gördüm.Öyle ki, sana verilen bilgilerin doğruluğunu bilesin.

İsa, Ruh’un gücüyle donanmış olarak Celile’ye döndü. Haber bütün bölgeye yayıldı.

Oranın havralarında öğretiyor, herkes tarafından övülüyordu.

İsa, büyüdüğü Nasıra Kenti’ne geldiğinde her zamanki gibi Şabat Günü* havraya gitti. Kutsal Yazılar’ı okumak üzere ayağa kalkınca O’na Peygamber

Yeşaya’nın Kitabı verildi. Kitabı açarak şu sözlerin yazılı olduğu yeri buldu:

“Rab’bin Ruhu üzerimdedir.

Çünkü O beni yoksullara Müjde’yi iletmek için meshetti.

Tutsaklara serbest bırakılacaklarını,

Körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için,

Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak

Ve Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için

Beni gönderdi.”

Sonra kitabı kapattı, görevliye geri verip oturdu. Havradakilerin hepsi

dikkatle O’na bakıyordu.

İsa, “Dinlediğiniz bu Yazı bugün yerine gelmiştir” diye konuşmaya başladı.

OLAĞAN DEVRE II. CUMARTESİ

İncil: Markos 4, 35 -41

O gün akşam olunca öğrencilerine, “Karşı yakaya geçelim” dedi.

Öğrenciler kalabalığı geride bırakarak İsa’yı, içinde bulunduğu tekneyle götürdüler. Yanında başka tekneler de vardı. Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Dalgalar tekneye öyle bindirdi ki, tekne neredeyse suyla dolmuştu. İsa, teknenin kıç tarafında bir yastığa yaslanmış uyuyordu. Öğrenciler O’nu uyandırıp, “Öğretmenimiz, öleceğiz! Hiç aldırmıyor musun?” dediler.

İsa kalkıp rüzgarı azarladı, göle, “Sus, sakin ol!” dedi. Rüzgar dindi, ortalık sütliman oldu.

İsa öğrencilerine, “Neden korkuyorsunuz? Hâlâ imanınız yok mu?” dedi. Onlar ise büyük korku içinde birbirlerine, “Bu adam kim ki, rüzgar da göl de O’nun sözünü dinliyor?” dediler.