Olağan Devre – 8. Pazar Günü – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk Okuma Sirak 27,4-7 Mezmur 91 

İkinci Okuma 1Kor. 15,54-58 İncil Lk. 6,39-45

Birinci okumanın sözleri kolay ve inandırıcıdır. Yazar ayartmaya karşı bize yardım etmek için anlaşılır örnekler kullanmaktadır. İşte o şöyle başlamaktadır: Kalburu çalkalayınca geriye çerçöp kalır, aynı biçimde bir insan konuşunca kusurları belli olur”. İçimizdeki ve çevremizdeki her şey Rab’den gelmiyor. Gördüğümüz ve duyduğumuz şeyleri Rab’bin Sözünün ışığında ayırt etmeliyiz. Yoksa aldatmaya ve denenmeye düşebiliriz. Şu da söylenmektedir: Bir insanı konuşmadan övme, çünkü onu sınayacak olan sözleridir”.

İsa da benzer örnekleri alıp onları öğrencileri için kullanıyor: Bir kör başka bir köre rehberlik yapar, hiç görmeyen biri küçük kusurlu gören başkasını düzeltmek ister, bir kötü adam iyiliği öğretmek ister.

Kim kördür? Allah’ı görmeyen, İsa’yı Allah’ın Oğlu olarak tanımayan, Rab’bin okulunda öğrenmediğinden Rab’bin isteğini anlamayan kördür.

İsa’nın öğrencisi, Öğretmeninin okulunda hazırlanmış olanın yardımını aramalıdır. Öğretmek için, öğretme isteği yetmez, önce hazırlanmak lazım. Bütün öğretenleri dinleme! Dikkat et! İsa’nın okulundan bir insanın gelip gelmediğini ayırdet!

Pieter Bruegel the Elder (1568)

Doğru bir biçimde yani Peder’in gözleriyle, O’nun görüp, istediği gibi olayları görmek için hepimizde engeller var. Kendi gözlerinde bir çöp var olduğundan bir kardeşimiz ağlarsa, ona yardım etmek ilahi bir eylemdir. Fakat ilk önce kendimizde engeller var olup olmadığına bakmamız gerekiyor. Kendi kendimize: “Acaba bende Allah’ın Sözünün bilgisizliği, önyargılar, üstünlük duyguları, kızgınlık, gurur mu var?” diye soracağız. Biz de, ihtiyaç duyduğumuzda, sadece Rab’bin okulundan gelenden, orada olgunlaşandan, alçakgönüllü olandan, İncil’den öğrenenden ve bizi İncil’i yaşamaya götürmek isteyen kişilerden yardım dileceğiz.

İyi ve kötü insanlar, yani İsa’ya bizi yaklaştıran ve O’ndan bizi uzaklaştıran insanlar var. Hangileri bize gerçekten yardım edecekler? Hangilerini dinleyeceğiz? Kesinlikle İsa’nın yanında olanları ve bizi O’na yaklaştırmaya yetenekli olanları. Onların sözü bizim için de gerçek bir yardım olacaktır. Rab’den uzak olan kişi ise bize kurtuluşu veremez. Çünkü Peder’in verdiği tek Kurtarıcı İsa’dır. Böylece ayırdedersek, dış görünüşler bizi aldatamayacak. 

İyi meyve yalnız iyi insanlardan gelir. Ve iyi insanlar İsa’ya ait olanlar ve O’nun öğrettiği gibi yaşayanlardır. Biz de başkalarına yardım etmeden önce İsa’ya imanımızı güçlendireceğiz ve O’nun Sözünde kendi kendimizi eğiteceğiz.

Aziz Pavlus başka iyi bir düşünceyi bize vermektedir: Ölümün dikeni günahtır. Günah ise gücünü Kutsal Yasa’dan alır. Allah’a şükürler olsun! Rabbimiz İsa Mesih’in aracılığıyla bizi zafere ulaştıran O’dur”. Dünyada egemen olan günah daima bir tehlikedir: Bizleri iyi insanlardan kötü insanlara dönüştürmektedir! Günah, Yasa’ya, vani Allah’ın Sözüne itaatsizlikten gelir ve meyve olarak ruhani ölümü, yani Baba’dan ve İsa’dan uzaklığı getir. Onu nasıl aşabiliriz, onu nasıl yenebiliriz, ondan nasıl hür olabiliriz? Sadece günaha düşmemeye dikkat etmekle yetinmeyeceğiz, devamlı olarak Rab’bimizi ve Öğretmen’imizi kabul etmeye çalışacağız. O, ölümden dirildi bunun için ölümden bile korkmayacağız. Günahın meyvesi olan ölüm, İsa’nın dirilişiyle zararsız kılındı. Bu yüzden zor olsa da- zaten bu tür bir zorluk daima yararlı olacaktır- dirilmiş İsa’da sarsılmadan kalacağız! Alleluya!

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 7. Pazar Günü C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk Okuma 1Sam 26,2.7-9.12-13.22-23 Mezmur 102 

İkinci Okuma 1Kor. 15,45-49 İncil Lk. 6,27-38

Kral Saul’un Davud’a karşı olan düşmanlığı, açıklanamaz bir kıskançlıktan kaynaklanıyordu ve gerçekten kötü bir duruma gelmişti. Bu durumda Saul’un danışmanları bile onun düşmanlığını kabul etmeleri gerekiyordu, yoksa krallarının öfkesine maruz kalabilirlerdi.

Davud, kralı için dev Golyat ile savaşarak yaşamını tehlikeye atmıştı, arp ile müzik yaparak Saul’u kötü bir ruhtan kurtarmıştı. Buna rağmen hep tehlikede olduğunun bilincindeydi. 

Bugünkü Samuel’in kitabından okuduğumuz olay bizi hayrete düşürmekte. Davud, Saul’e karşı kin beslemiyor ve onun gösterdiği tehlikeli minnettarsızlık için gücenmiyor. Kendini koruma ve öç alma imkanı olmasına rağmen yapmıyor. İmanı kendi doğal duygularından güçlüdür. İman onu yöneltiyor: Sabit, emin bir iman. Davut, imanından, yani güvenini kurduğu o Allah’tan, emin olmayı almaktadır.

O, düşmanı olan krala saygı duyuyor ve onu koruyor, çünkü kötülüğe kapılmasına rağmen o, Allah’ın kutsadığı biridir. Bu sebepten Davut onu yaralamak veya incitmek istemiyor, hatta kralın düşmanlığının yersiz olduğunu anlamasına yardımcı olmak için elinden geleni yapıyor. 

Bu sayfayı okumak çoğumuza faydalı: Onu sık sık gözümüzün önünde tutmak bize iyi gelecekti; İsa’nın eğitimini kabul etmemize hazırlamaktadır.

İyilik yapın, kutsayın, dua edin!”. Bunlar kutsal sözler, tüm iyi insanlardan beklediğimiz tavsiyeler. Ama kime iyilik yapalım? Kimi kutsayalım? Kimin için dua edelim? İsa yeni bir yaşam şekli başlatmakta, bu bizi hayrete düşürmekte: O’ndan düşünemediğimiz sözler dinliyoruz. 

Bizden nefret edenlere mi iyilik yapmak? Bizi kötüleyenleri mi kutsamak? Bize kötü davrananlar için mi dua etmek? Kötülüğe iyilikle mi cevap vermek? Bu, konuşmanın özü; bize gelen ve bize acı çektiren kötülüğe karşı sevgi, iyilik ve kutsama ile cevap vermek! Kısaca şöyle deyebiliriz: İnsanların yaptıklarına değil, daima Allah’ın yapmakta olduğuna tepki göstermek; O, daima bizi sevmektedir. Bu sevgiye daima cevap vermeyi becerebilecek miyiz? 

Eğer bize yapılan kötülüğe bakıyorsak, bu mümkün olmaz, hiçbir zaman olmaz. Doğal reaksiyonlarımız başka yöne gider. Rabbimizin işaret ettiklerini takip edebilmemiz için Baba Allah’ın arzularını gözümüzün önünde tutmalıyız. Baba Kendisine acı veren çocuklarını da sever- bunu Kaybolan Oğul Simgesinden bilmekteyiz-. Bize acı çektirenler sadece bize acı çektirmekle kalmıyor, ilk önce Baba’nın yüreğine acı verirler. O, bütün çocuklarının yüreğinden kötülüğü söküp atmak isterdi. 

Kim kötülük yapıyorsa Düşmanın, Kötünün emri altındadır. Söven ve lanetleyen, düşman olan Şeytanı takip etmektedir ve onun tarafından yakalandığı için acı içindedir. O kişinin kurtarılmaya ihtiyacı vardır, kardeşlerinden daha da zarar görmemeli. Ayrıca, kötülük yapan kardeşime kötülükle cevap verme içgüdüsüne değil, Baba’nın onu kurtarmak arzusuna katılırsam, Baba’nın acısını dindiririm.

Aziz Pavlus, bizim sadece Adem’in evlatları olmadığımızı söylediğinde bize yardımcı olmaktadır. Bizler sadece yeryüzü varlıkları değiliz, ama “yaşam veren” yeni Adem’in yaşamına katılmaktayız. Eğer Allah gerçekten içimizde ise bizler de kardeşlerimize yaşam veririz: Günahkar olduklarından dolayı bunların daima yukardan, Baba’dan gelen, bize de bağışlanmış olan saf sevgiye ihtiyaçları vardır. 

O merhametli sevgi ki bizi, tam da O’nun gibi daima ve her zaman sevmemizi sağlayan Allah’ın çocukları olarak, O’na benzer kılar. “Babanız merhametli olduğu gibi, siz de merhametli olun!”: Bizler Allah’ın bu arzusunu daima gerçekleştirmeye çalışacağız.

P.Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre – 6. Pazar Günü – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk Okuma Yer. 17,5-8 Mezmur 1 

İkinci Okuma 1Kor. 15,12.16-20 İncil Lk. 6,17.20-26

İlk okumanın başlangıcı korkutabilir: “İnsana güvenen, ölümlü yaratıklara sığınan ve yüreği Allah’tan uzaklaşan insan lanetlenir”. Lanetlenir, sözcüğünün kullanılabileceğini hiç beklemezdik. Elbette Rabbimiz, bu sözüyle kimseyi lanetlemek istemez ama içimizde özel bir dikkat uyandırmak istemektedir. Kim Allah’a değil, tersine insana güveniyorsa, kendini hayal yoluna ve acı hayal kırıklıkları yoluna yöneltmektedir. Hiçbir insan, yaşadığı müddetçe tamamıyla güvenilir olamaz: Bedensel bir hastalığa kapılabileceği gibi, ayartmalarda da düşebilir. Maalesef bu; tarihte, hatta Kilise tarihinde de birçok defa gerçekleşti. Bunun için bizler ancak ve ancak Rabbimize güvenmeliyiz. Kendimize bile tamamen güvenemeyiz. 

Elbette seçimlerimiz için bazı kişilere danışabiliriz, onların hikmetine güvenebiliriz, ama bunu sadece onların da Allah’ın Sözüne sıkıca bağlı olduklarından dolayı yapmalıyız.

Peygamber şöyle devam eder: “Ne mutlu Rabbe güvenen insana, Rab onun güvencesidir”. Böyle bir insana rastladığımızda sevinebiliriz: O bizim için de Rabbin bir armağanı olacaktır, onu dinleyip yaşamımız için fikir danışabiliriz; fakat bunu, daima Allah’a güvenerek yapacağız. Biz birinin sözüne ve tavsiyesine hep ihtiyaç duyacak şekilde yaratıldık. Birçok kişinin, kimseyi bulamadıklarından çok paralar vererek onları dinlemeleri için psikoloji okumuş kişilere başvurduklarını görürüz. Bunun faydasını görebiliyorlar mı? Bazen evet, yüreklerini açtıkları kişi Rabbe güvenen birisi ise!

Károly Ferenczy (1862–1917)

İsa’nın ağzından çıkan ve bugün duyduğumuz sözler peygamberin öğretisini başka görüntülerle tekrar ediyorlar. Ne mutlu beklentilerini ve ümitlerini zenginliklere değil de, Allah’a bağlayanlara! Aynı zamanda bu dünyanın şeylerinden mahrum olan ve insanların şefkatinden yoksun olanlara da ne mutlu! Kendi mutluluklarını Allah’ın iyiliğine bağlamaktadırlar! Ne mutlu Baba’ya itaat eden ve Oğul’u seven insana: Zulmedilse de alay edilse de mutluluğunu Allah’ın iyiliğine bağlamaktadır! Onun mutluluğu; bir takım şeylerden ve insani şefkatten yoksun olması değil, bu eksik sayesinde olgunlaşan onun Allah’a güvenidir. 

Kim Allah’a devamlılıkla bağlı ise yüreği barış içerisindedir, etrafındakiler için de barış kaynağı olur. Dünya için bir kutsama olur. Dünya, kendilerini Allah’a sunanlar, Allah’ı dinleyenler ve acılarıyla O’na tanıklık edenler sayesinde yaşar. 

Etrafımızı saran ve bizi elde etmek isteyen tüm kötülüğe rağmen, Rabbe güvenmemiz için gücü nerede buluruz? Hristiyan’ın imanında sağlam kalabilmesi için sebepleri nereden kaynaklanır? Bunun cevabını bize Havari Pavlus verir: “Oysa Mesih ölmüş olanların ilk örneği olarak dirilmiştir”. Bu; bizi emin, güçlü, sabit kılan gerçektir. Bu, bizi dünyaya geri getirmek isteyen tüm ayartmalara karşı zaferdir. 

Mesih İsa, ölüme kadar Rabbe güvendi ve tüm ümidini Baba’ya bağladı, O gerçek yoksul, O etrafındakilerin günahlarından dolayı acı çeken zavallı ağlayandır, O, herkes için yaşamını feda etmesine rağmen, herkes tarafından hor görülendir. Evet, O öldü, fakat Baba O’nu ölülerden diriltti: Böylece O bizlere yolunun Allah’ın yolu, yaşam yolu olduğunun ve dirilişin bizi de beklediğinin garantisini verir. Bu eminlik, imanımıza ve Rabbe güvenimize değer ve emniyet verir.

Etrafımızda diriliş gerçeğini yaşayan kişileri arayacağız, onlarla aynı imanı ve ümidi paylaşacağız. Böylece dünyaya hükmeden inançsızlık ve maddiyatçılık bizi etkilemeyecek, yalnızlık ve acıda yardım alabileceğiz.

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 5. Pazar Günü C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk Okuma Yeş. 6,1-2.3-8 Mezmur 137 II Okuma 1Kor. 15,1-11 İncil Lk. 5,1-11

Rabbim, sevgin ve sadakatin için sana bütün kalbimle şükrederim”! Okuma metinleri arasındaki Mezmur aynen bunu söylemektedir. Gerçekten bugünkü tüm okumalar Rabbin merhametiyle karşılaşmamıza yardım etmektedirler. 

Yeşaya Allah’ın şanını gördüğü için korku içindedir: Ölmekten korkuyor, çünkü günahkar olduğunu ve günahkar bir milletin evladı olduğunu bilmektedir. O, Allah’ın saflığının ve kutsallığının insanın günahı ile uyuşmayacağını biliyor. Ve kendi günahı onu göreve çağıran Allah’a cömertlikle cevap vermesini engellemektedir. 

Bu alçakgönüllü pişmanlık durumunda Allah ona arınma tecrübesini yaşatmaktadır. Bir melek, imansız sözlerle günahın oluşmasına sebep olan dudaklarını, yakıyor. Bu şekilde peygamber bizlerin tek başımıza arınma imkanımız olmadığını anlamaktadır. Daima Allah’ın müdahalesine ihtiyacımız var. Allah da bunu yapıyor! O, kutsallığını kendine saklamıyor, bizim de buna katılmamızı istiyor. Ateşiyle arınınca, insanların ve halkların çok ihtiyaç duyduğu, Sözünü müjdelemek için kendimizi Allah’ın emrine sunabiliriz.

Raphael, The Miraculous Draught of Fishes

Simon’un tecrübesi de aynıdır. O da kendi günahını düşünmemektedir, ama yanındaki İsa’nın varlığının yeryüzünün ve denizlerin Rabbi olan Allah’ın Kendisinin varlığı olduğunu fark edince kendine geliyor, O’ndan çok uzak olduğunu yani günahını tanıyor. 

Petrus bunu nasıl anladı? Bunu itaatli bir iman eylemi aracılığıyla anladı. “Senin sözüne güveniyorum, ağları atacağım”. Petrus bütün gece uğraşmıştı ve hiçbir balık yakalayamamıştı. Sonra İsa’nın öğretisini herkese ulaştırması için kayığını O’nun hizmetine adamıştı, sonunda da O’na güvenerek O’nun garip bir emrine itaat etti: Elbette Petrus’a ağları tekrar atmak zor geldi hem çünkü balık avlanamayacağını bildiği bir saat idi hem de çünkü Nasıralı İsa belki bir gölü daha önce görmemişti. 

Bunu “O’nun Sözüne’ güvendiği için yaptı. Bu, bir yeniliktir. İsa’nın Sözü, insan sözü değildir. İsa’nın Sözü, güvenli bir temeldir, araştırılması gerekmeyen hakikattir, kesindir. 

İsa’nın Sözüne itaat etmenin meyvesi nedir? Balık dolu bir, hatta iki ağ mıdır? Hayır. Söze itaat etmenin meyvesi, Simon’un kendini İsa’nın ayaklarına atması ve kendisinin günahkar olduğunu tanımasıdır. Mucize budur: İnsan; İsa’yı Allah’ın yolladığını tanıyor, O’nun önünde kendini alçaltıyor, günahkar durumunu itiraf ediyor, ayaklarına kapanıp Sözünü bekliyor. 

İşte, İncil’in bu sayfasında karşılaştığımız mucize budur, bugün de Sözün yüreğimizde ve cemaatimizde gerçekleştirdiği mucize, budur. 

Bu mucizenin aynısı Pavlus’un yüreğinde de gerçekleşti: Pavlus İncil için birçok zorluğa katlanmasına rağmen kendini en son, en büyük günahkar olarak tanıdı. Bu şekilde o, kendimizi günahkar kabul etmenin bir felaket değil, tersine Baba’nın merhametini tecrübe etmek için ve İsa’dan Kendisi ile işbirliği yapmak üzere çağrılmak için bir başlangıç noktası oduğunu gösteriyor. 

Pavlus Kilise’ye zulmetti: Her bir günahım Kilise’ye zulmetmektir! Ağzımdan imansız sözler çıkınca, adımlarım Allah’ın bulunduğu yönün tersine gidince, düşüncelerim boş, yüzeysel olduğunda, zamanımı kimsenin kurtuluşuna yararlı olmadan geçirdiğimde, eylemlerimi Baba’ya sunmadığımda, hatta O’nun tasdik etmediği şeyleri yaptığımda, ben Kilise’ye zulmediyorum. İsa’nın sevgisinin karşısında günahkar olduğumu kabul edeceğim ve Kilise’den, yüreğine ve ağzına İsa’nın koyduğu affı vermesini dileyeceğim! Göklerin egemenliği için çalışmaya uygun olacağım!

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Rab’bin Mabette Sunulması

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.OKUMA Malaki 3,1-4 MEZMUR 23 2.OKUMA İbraniler 2,14-18 İNCİL Luka 2,22-40

”İşte habercimi gönderiyorum. Önümde yolu hazırlayacak. Aradığınız Rab ansızın tapınağına gelecek; görmeyi özlediğiniz antlaşma habercisi gelecek”. Bunlar, İncil’i dinlemeye ve bugün kutladığımız gizemi anlamaya hazırlayan birinci okumanın ilk sözleridir. Nitekim Olağan Devrenin bu dördüncü pazar gününün liturjisinin yerine Rab’bin Mabette Sunulması Bayramı koyulmaktadır. 

İsa’nın doğumundan kırk gün geçti ve İncil şunu bize hatırlatmaktadır: İlk oğlun doğumundan kırk gün sonra, Yasa’ya uygun olarak kana dokunmadan arınılmış halde anne, oğlunu Allah’a sunmak için Mabedin avlusuna girebiliyordu. Sonra da fidye gibi bir kurban sunarak oğlunu geri alıp onu eve getirecekti. Fakirler, fidye olarak iki kumru ya da iki güvercin sunuyorlardı. Bu, Yusuf’un ellerini işgal ediyordu. Bundan İsa’nın fakir bir ailede doğduğunu bilmekteyiz: O, bundan hiçbir zaman utanmadı, aksine ailesinden fakirlerin mutluluğunu öğrendi!

Mabet ziyaretinin sürprizeleri vardı. İlk oğul ile gelen birçok ebeveynin arasında, Meryem ve Yusuf yaşlı bir adam tarafından işaret edilmektedirler. Bu adam, onlarla konuşmak için onları durdurdu. Bu adamın adı Şimon idi. O, rüyasının gerçekleşmesinden önce ölmeyeceğine olan güvenle yaşıyordu: Halkı kurtaracak kişiyi görecekti! Şimdi çocuğu kendisine vermelerini istedi ve onu kucağında tutarak sevincini haykırdı: İşte, Kurtarıcı O’dur! Şimdi, bu dünyadan ayrılabilirim: Allah duasını kabul etti. O çocuk, sadece İsrail halkı için değil, bütün halkar için ışıktır.

Ayin’in başlangıcında bizler yanan küçük bir mum ellerimizde tuttuk. O, Şimon’nun peygamberliğine katılmamız için bize verildi. Bizler de haykırmak ve güzel haberi herkese duyurmak istiyoruz: İsa Kurtarıcı’dır; O, bizim ve herkesin hayatı için gerekli ışıktır; O’nunla yaşamımız, karanlıkta bir geçiş değil, özgür, sevilmiş ve sevmeye kabiliyetli insanlar gibi mutlu olup coşmak olacaktır.

Meryem ve Yusuf hayran olmaya devam etmektedirler, çünkü bügün bizler de Şimonunki ile aynı coşkuyu yaşamaktayız. Ve de yaşlı adamın oğullarının insanlar tarafından kabul edileceğini, fakat herkes tarafından kabul edilmeyeceğini önceden söylediğinde, Meryen’in ve Yusuf’un hayranlıkları ciddiyete dönüşüyor. Şimon’un sözlerinin gerçekliğini yakında, yıdızlar bilimciler O’na tapınmaya geleceklerinde, Hirodes ve yandaşlarının ise O’nu öldürmek için arayacaklarında görecekler. Ve Şimon, peygamberlik yaparak, devam ediyor: Anne de kendi derinliğinde acının ölümcül kılıcından etkilenecektir. Acısı da, insani yüreklerinin farklılığını açığa götürecektir. Meryem bunu haçın dibinde görecektir: Orada katillerden biri oğlunu aşağılacak, öteki ise O’na tapınarak O’nu sevecektir.

Meryem’in annesinin adını taşıyan yaşlı kadın, Şimon’dan daha çok sevinç yayıyor: Çocuktan bahsedip kendisi gibi Allah’tan kurtuluşu bekleyen olanlara O’nu tanıtmaktan kormamaktadır. Bu; ebeveynler yeniden hayrete düşürüyor, çünkü çocuk, çocuktur: Şimdiye kadar dikkate değer hiçbir şey ne yaptı ne de söyledi. Şimdi Meryem ve Yusuf, melekten ve çobanlardan duydukları gizemli sözlerin en derin anlamını hala anlamamalarına rağmen, bütün bunların kendi hayal ürünleri olmadıklarının ispatını bulmaktadırlar.

Şimon’nun sözleri, çocuktan bize gelecek olan kurtuluşun, çocuğun kendisine acı ve ölüme mal olacağını bize sezdirmektedir. İbranilere Mektup bunu bize anlayabilmeyi sağlamaktadır: Çünkü kendisi sınandığında acı çektiğine göre, sınananlara yardım edebilir”. Biz her gün denemelerden acı çekmekteyiz ve her gün o çocuğun hayatından bize yardım verilmektedir. Dolayasıyla bizim için de Rab’bin evinde gerçekleşmiş karşılaşmalar; sevinç, günlük acılardan kurtulma imkanlarıdır.

Ayrıca Maryem ve Yusuf’a sadelikleri için minnettarız: Onların Musa’nın Yasası’nın bütün detaylarına itaatleri sayesinde bugünkü kutladığımız karşılaşma gerçekleşti. İtaat, sevgisinin güzelliğini ve doluluğunu göstemek için Baba’nın daima kullandığı fırsattır. İsa’nın ebeveynleri itaatleri sayesinde Allah’ın Oğlu’nun insanlığa doğru hizmetine katılmaktadırlar. Onlara da bizler borçlu ve minnattarız.

P.Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 2. Pazar Günü – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk Okuma Yeş. 62,1-5 Mezmur 95

İlk Okuma 1Kor. 12,4-11 İncil Yh. 2,1-12

Çünkü Rab sevincini sende bulacak, ülken de “gelinim” olacaktır”. Bu sözler yenilik ve sevinç peygamberlikleridir. Acı çeken halk teselli olacak, yenilenecek: Allah’ın onu sevdiğinden emin olacak, kanıtı olacak ve yaşamının her şeklinde kutsanacak. Bu peygamberlik Mesih’in gelişiyle gerçekleşir. O, vaat edilen “güveydir”, Allah’ın halkının mutluluklarını gerçekleştirecektir, sevinç ve barış çağı başlatacaktır. İşte bugünkü İncil bize bu sevinç döneminden konuşmaktadır.

Fırsat bir düğün ile çıkar. İsa’nın da annesiyle ve O’nun etrafında toplanmaya başlayan ilk öğrencileri ile davetli olduğu bu düğünde evliler nerdeyse ikinci plandadır. Onların kutlaması İsa’nın kendisini Yeşaya’nın peygamberliğini gerçekleştiren Mesih, halkın gerçek ve tek Güvey’i olarak göstermesi için iyi bir fırsattır. Gerçekten tüm Kana köyünün, hatta tüm dünyanın sevindiği gerçek Güvey, Allah’ın Oğlu ve Mesih, O’dur. Sadece Annesi bunu bilmekte ve O’nu tanımaktadır. Öğrencileri bile O’nun en gerçek ve en derin kimliğinden haberdar değiller! 

Kutsal Yazılarda Allah’ın gelini olarak daima İsrail halkı gösterilmektedir. Fakat o halk; Allah’tan korkan bir halktır, O’na sevgiyle hizmet etmez, varlığından zevk almaz, sözlerini hazine gibi saklamaz ve nerdeyse O’nu unutmuştur. Halkın Allah’a davranma şekli, sadakatsiz bir eşin davranışına benzer, bir eş ki başka yerde zevk arar ve okşamalarını başkalarına verir. Halkta var olan ümitsizliğin ve üzüntünün kaynağı budur: Halk üzgün, mutsuz, çünkü sevildiğinin farkında değil ve sevgisini veremez durumdadır!

Kana düğününde ilk söylenen söz annenin, Meryem’indir. O misafirlerin masasında şarabın bittiğini fark etmektedir. 

Şarap bu kadar önemli mi? Düğünde şarap; sevincin, eşlerin yaşamları için kutsamanın işareti ve kaynağıdır. Şarabın olmadığını söyleyerek Meryem, sevincin olmadığını söylemek istedi. O; gerçek şarabın, Allah’ın ve insanların sevincinin İsa olduğunu anladı. O var olmakta, fakat ne bilinmiş ne de tanınmıştır. Biz Anne’nin dikkatini anlamaktayız. Tüm halkın sevincinin eksiği var, tam da çünkü Allah ile ilişkisi sevgisizdir; bu, İsa’dan verilecektir. Mutlaka Meryem bu yöne daha çok önem vermektedir. Oğul bunu anladı.

Saatim daha gelmedi” söyleyerek “gelin” için, yani halk için yaşamını verme zamanının gelmediğini söylemekte. Şimdi kendi düğününün “saati” değil; o saat, acılarının ve ölümünün saati olacaktır. Küplerde yıkanmak ve temizlenmek için toplanan sudan yapılan yeni şarabı sunarak İsa, Allah ile ilişkimizin yüzeysel değil, içsel olması gerektiğini anlatmaktadır: O zaman ilişki bize sevinç, birlik ve neşe verecektir!

İsa; seven ve gerçek sevinç kaynağı olan Baba’ya karşı gerçek sevgiyi doğuran, gerçek güveydir. Biz de öğrencileriyle birlik olup O’na iman ediyoruz, O’nun üzerine sevgi Allah’ına imanımızı inşa ediyoruz. Sevgi olan Allah, ikinci okumada okuduğumuz gibi, gelinini güzelleştiren ve çekici kılan mücevherler gibi armağanlar ve erdemlerle kuşatır. Ve Gelin herkesi kendine çekerek onları İsa’ya getirir, barış ve birlik Gizem olur. Ve İsa yüreğin sevinci ve tesellisi olan gerçek şarabı vermeye devam ediyor. 

Böylece İsa Allah’ın Kendisini göstermesini, yani Allah’ın tüm dünyaya beslediği sevgisini göstermeyi tamamlamaktadır: Bu gösterme, önce çobanlar, sonra yıldız bilimciler, sonra da Ürdün nehrinden çıkan günahkarlar için gerçekleşti!

Kana’da gösterilen sevinç, Allah’ın sevinci, peygamber tarafından ilan edilmiş sevinçtir: “Güvey gelinle nasıl sevinirse, Allah’ın da seninle öyle sevinecek”.

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

İsa’nın Vaftizi Bayramı – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk Okuma Yeş. 40,1-5.9-11 Mezmur 103

İkinci Okuma Titus 2,11-14; 3,4-7 İncil Lk. 3,15-16.21-22

Yeşaya halkın köleliğinin sona erdiğini ilan etmektedir; bu, yüksek yerlerden bağırılması gereken bir haberdir: Allah kendi gelmekte, ödülü getirerek sürüsüne özen gösteren bir çoban gibi gelmekte! Bu, Yahudi halkının teselli edilmesi için gereken sözdür, tarihin her çağında her halkın duymaya ihtiyaç duyduğu teselli sözüdür. Bizim de bugün ihtiyacımız olan sözdür. 

Kaç kişi bağımlı yaşamakta, çeşitli efendiler tarafından yaşamak istediklerinden başka şekilde yaşamaya zorlanmaktalar! Buyurmak isteyen efendiler; modalardır, ideolojilerdir, televizyonlardaki terbiyesiz konuşmalardır, komşuların, iş arkadaşlarının ilgisiz, meraklı, yüzeysel bakışlarıdır ve bunlardan da kötüsü, egoizmle beslediğimiz arzularımızdır. Bu efendilerin hükmü altında, özgürce seçilmiş bu kölelikte ne kadar acı ve hüzün var! 

Müjde getiren sen, sesini yükselt!”. Maalesef Rabbimiz İsa’nın yaşamımıza girdiğinin, günahlarımızdan kurtardığının, gözlerimizi açarak herkesle barış ve birlik yolunu gösterdiğinin iyi haberini hafif sesle söylemeye, hatta söylememeye bile alışığız. ”Sesini güçle yükselt” diyor bize Yeşaya. Bunu Vaftizci Yahya gerçekleştirdi.

Yahya gerçeği söyleyerek kendisinin sadece herkesin yüreğinde beklediği kişinin gelişini hazırlayan biri olduğunu bildirir: İçimize gelerek sevinç ve sevgi ateşi yakacak Kutsal Ruh’u bize verebilecek tek kişi İsa’dır. 

İşte İsa! O’nun Kendisi gelmekte! O da Yahya’yı dinleyip vaftiz oluyor. Biz O’nun, günah, kibir, şiddet, cinsel sapkınlıklar, hırsızlıklar, cinayetler, küfür, sihir ve kandırmalarla dolu insanların indikleri suya inişinde büyük bir alçakgönüllülük görüyoruz. 

“Sen, İsa, o suda ne yapıyorsun? Sen bizim kibirimizle ve egoizmimizle lekelenmedin, sen hiçbir zaman bizim işlediğimiz günahları işlemedin, yıkanmaya ihtiyacın yok. Yahya’nın elinin altında ne yapıyorsun? Niçin bizim kirlettiğimiz suya giriyorsun?”

İsa sessiz; üzerine bir yığın kötülük, acı, intihar, cimrilik, haksızlık, aldatma, yalan, zina ve cinsel sapkınlık, kibir ve kendini beğenmişlik saklayan iyi eylemleri de yüklenmektedir. O bize cevap vermemekte: Çok ağır bir haç taşımaya başlamakta, her birimizin taşıması gereken haçı o taşımakta!

Bize cevap veren, Baba’dır: Göklerden, sessizliğinden… O, ilk önce göğü yararak bize cevap vermektedir. Bunu “Keşke gökleri yarsan da insen!” diyen bütün halkın haykırışı diliyordu. Sonra da İsa’nın üzerine güvercin şeklinde, Kutsal Ruh’u yollamaktadır. Bu güvercin, Nuh’unkindeki gibi, Allah’ın dünyaya verdiği hayatın nerede bulunduğunu gösteriyor: İnsanlar için hayat İsa’dır. Baba İsa’dan hoşnut, çünkü O bu anda her insanın işlediği ve kimsenin onarmadığı günahların yükünü üzerine almakta. 

O suya inerek İsa o kadar büyük bir sevgi eyleminde bulunmakta ki, Baba’nın Kendisi bundan duygulanmakta. Gerçekten İsa o eylemi gerçekleştirerek sanki şunu söylemiş gibi: “İman ve sevgi nehrinin suyunu bulandıran günahların hak ettikleri cezaları bana ver, Baba! Kendimi sana sunarak ben onları onaracağım”. İşte, her insanın kurtulmasını isteyen Baba İsa’da kendi sevgisinin büyüklüğünü ve tamlığını görüp şöyle demekte: “Sen gerçekten benim Oğlumsun, Bana benzemektesin, senin sevgin, benim sevgimdir!”.

P.Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Epifanya Bayramı – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk Okuma Yeş. 60, 1-6 Mezmur 71

İkinci Okuma Ef. 3, 2-3. 5-6 İncil Mt. 2, 1-12

Bugün kutladığımız gizem; Rabbin Kendisini göstermesidir, yani O’nu Allah’ın Oğlu olarak ve Peygamberlerin vaat ettikleri Mesih olarak gösteren bir olaydır. İncil metni insanların O’nu iki şekilde aradığını gösterir. Ayrıca aynı sayfayı okuyarak, O’nu arayışta başarılı olabilmemiz sadece O’nun bizi karşılamaya gelmesiyle mümkün olabileceğini anlarız. 

Uzaktan, dolayısıyla putperest ülkelerden gelen yıldızbilimciler O’nu aramaktadır. Onların metotlarının kökleri, astrolojiden bile yararlanmaktadır. Yani imana tamamen yabancı düşüncelerden. Ama onlar başka şey yapamıyorlar. Metotlarının acayip, aradıkları kişiye yabancı olmalarına rağmen, arayışları gerçektir. İyi bir noktaya varmakadırlar, fakat sadece Yahudi halkının bilginlerinin yardımı sayesinde, bunun için sadece Kutsal Yazılar sayesinde arayışlarına devam edebilmektedirler. 

Kutsal Yazılara sahip olan Yahudi halkın başrahipleri ve yazıcıları O’nu aramaktadırlar. Buna Herodes tarafından zorlanıyorlar ve Kutsal Yazılarda cevapları buluyorlar da, ama O’nunla karşılaşma arzuları yok: Beytlehem’e doğru yürüyebilmek üzere somut adımları atmak için gerekli arzuları yoktur.

Yahudiler, gerçeğe sahip olduklarından emin olarak O’nu sevgisiz bir şekilde aramaktadırlar, O’nun, günlük yaşamlarında bir şeyler değiştirmesinden endişe duymaktadırlar.

Putperestler ise, hatalı olmalarına rağmen, sevgi ile, O’nsuz yaşayamayacaklarının bilinci ile, O’nunla karşılaşarak yaşamlarında büyük bir değişiklik olacağının umudu ile hareket etmektedirler. 

Birileri de, ötekileri de kapıya varıyor, arzularının “amacına” çok yaklaşıyorlar. Ama onlardan hiç biri yukarıdan gelen ışık olmadan etkin karşılaşmaya ulaşamazdı.

Bugünkü duamız, Allah’ın ışığını bize göndermeye devam etmesidir, böylece yakın olanlar ve uzaktan gelenler… İsa’yı bulabilsinler!

Bugün çok kişi uzaktan gelmektedir. Uzaktan gelenler arasında, sadece Betlehem’deki Bebeğin adını duymayanlar değil, kendilerini Hristiyan zannedip o Bebek hakkında sadece O’nu sevmeyenlerden, yaşamlarına Bebeği kabul etmek istemeyenlerden aldıkları haberlerle yetinenler de vardır. 

Ve bizler İsa’yı Annesinin kollarında karşılamış olmaktan şükran duyarak dua ediyoruz. O’na, O’nun varlığından emin olma güvenini, O’na hizmet etme lütfunu da kaybedebilmekten kaygılı olarak şükrediyoruz. Bunun için teşekkürümüz yakarışa dönüşüyor: Allah’tan Herodes’in o Bebeğe karşı olan nefretini hissettiğimizde de O’na alçakgönüllülükle sadık kalma lütfunu da insanlardan ve onlar tarafından ret edilmeyi korkmama gücünü de diliyoruz. Aynı zamanda duamızda, bir taraftan bizim de Yazıları anlayan bilginler gibi olup, Allah’ın Oğlu ile nerede karşılaşabileceklerini soran kardeşlerimize yardım edebilmeyi, öte taraftan aydınlık içersinde olup, kelimelere bile ihtiyaç olmadan yaşamımızla O’nu işaret edebilmeyi de istiyoruz.

Allah’sız bir dünyada ya da hakikatle Kendisini tanıtan Allah’ı kabul etmeyen, tersine kendi fikrine göre yaratılmış bir ‘allah’a hizmet eden bir dünyada yaşıyorsak da, cesaretimizi kaybetmeyelim: Allah’ın Kendisi, tüm insanların gözünde anlamlı bir ışık parlatabilir. Müslümanlar arasında birilerinin İsa’yı samimiyetle aramaya başlayabildikleri gibi, aynen, yolunu şaşırmış, gözü kör gençlerimiz arasından bazılarına da İsa’ya yöneltecek yıldız gözükebilir. Yaşamı isteyen herkes, yürekleri için ekmek ve su isteyen, gerçeği arayan herkes O’na ulaşmalı: Bu, kesin bir gerçektir!

Gerçek kardeşlikte evlatları toplayan tek Oğul, tüm insanları doyuran tek Ekmek, yüreklerin bekleyişlerine cevap veren tek Gerçek; O’dur. Alçakgönüllü olan O’nu bulur, çünkü alçakgönüllü olan O’nun işaretlerini anlar, O’nun Yazılarını açıklayanların sözlerini kabul eder. Allah’ın Oğlunun tahtının fakir, duacı, sessiz bir Annenin kolları olduğunu tanır!

Sen de O’nda Allah’ını görebil! Baba bizi bunun için İsa’nın yanına çağırır. O biliyor ki bizler, bu Bebeği sevip kabul edersek, bu Bebek tarafından mükemmel, dolu yaşamına, çok kardeşle birliği olan o yaşamına girmeye yöneltilebileceğiz.

P.Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Noel’den Sonraki 2. Pazar – C YILI

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

Birinci okuma Sirak 24,1-4.8-12 Mez 147 İkinci okuma Efes 1,3-6.15-18 İncil Yh 1,1-18

Bu pazar gününün okumaları çok ciddidir. Onlar bizi, Allah’ın insanlıktaki mevcudiyeti hakkında derin derin düşündürmektedir. Bu mevcudiyet Söz’ün beden alması sayesinde somut ve görülür oldu.

Aziz Yuhanna bugünkü İncil metninde bize diyor ki: “Söz, aramızda yaşadı”, daha doğrusu, kelimesi kelimesine tercüme edilirse şöyle diyor: “Kendi çadırını aramızda kurdu” ve Sirak Kitabında, “O, şöyle dedi: ‘Çadırını Yakup’ta kur, İsrail senin mirasçın olsun… Kutsal Tapınakta O’nun katında hizmet ettim'” diye okuduk. Burada konuşan, kendi Oğlunda beden alan Allah’ın Hikmetidir. Allah’ın Hikmeti somut bir beden aracılığıyla insanlara, kendi halkı için ve bütün dünya için, Allah’ın sevgisini getirdi. İnsanlar arasına gelen bu Bilgelik, Aziz Yuhanna’nın İncil’inde, Yunanca’da ‘logos’, Latince’de ‘Verbum’ olarak söylenir. Tercüme ederek, ‘Söz’ veya ‘Kelam’ kelimesi, yetmez. Nitekim Allah’ın ‘Sözü’, O’nun bize beslediği ve bizimle paylaşmak istediği bütün sevgisidir. Ve bu sevgi bize, sadece sözler aracılığıyla değil, daha çok bir yaşam ilişkisi aracılığıyla, ulaşıyor. Bu kelime, Allah’ın, bizi karşılamak, kurtarmak ve sevindirmek için, sevgi projesini kapsayıp, ifade etmektedir.

“Başlangıçta Söz vardı”, yani bütün yaradılışın ve bizimle ilgili olan bütün olayların temelinde O vardır. Peder’in sevgi projesi, her zaman vardı. Bu proje ‘statik’, durgun değil, çünkü özgürlüğümüze bağlıdır. Allah bizim kötülük yapmamızı ve günah işlememizi istemiyor, projesinde bu yoktur. Buna rağmen, biz günah işliyoruz ve Allah, işlediğimiz kötülüğü yok etmek için ve bunu, sevginin yeni bir fırsatına çevirmek için, projesini uyduruyor. Allah’ın ‘Kelamı’, her şeye, özellikle yaşamımıza anlam kazandıran, Allah’ın sevgi projesidir. Yaşamımız, Peder’in arzusunu yerine getirdiği zaman, nur olur.

Peder’in arzusunun görülebilen ve somut olması gerekiyor, çünkü biz dokunulabilen ve somut olanın dışında, hiçbir şeyi göremiyoruz. Bunun için Söz insan oldu, beden aldı: bizim, O’nu görmemizi, O’na dokunmamızı, O’nu sevmemizi ve kabul etmemizi sağlamak için!

Biz zayıf ve günahkârız, “karanlığız”, alışkanlıklarımıza ve bencil rahatlıklarımıza bağlıyız. Aramızda olan Allah’ın Kelamı programlarımızı karıştırıyor, değişmemizi istiyor, bu yüzden O’nu reddetmeye teşvik ediliyoruz ve günlük hayatımızda gerçekten O’nu reddetmekteyiz. Bizden Allah’ın sevgi projesini, beden alan Kelam, İsa’yı uzaklaştırıyoruz!

İsa, O’nu kabul etmemizi beklemeden, geldi. Reddedilme tehlikesi pahasına, insan olup, aramıza geldi… ve reddedilmiş oldu. Fakat Allah’ın projesi yok olamadı, O, merhametiyle bize baktı ve reddimizi bir ‘kurtuluş geçişine’ çevirdi: Nitekim, İsa’nın, reddedildiği anda, Kendisini, yaptığı sunuş sayesinde kurtulduk! Böylece O’nun yüceliğini, ölüme kadar sadık olan sevginin doluluğunu gördük. Günahları mahkum eden, ama günahkârları seven, ilahi sevgiyi gördük.

“Kendi halkına geldi, ama kendi halkı O’nu kabul etmedi”. Buna rağmen O’nun gelişi boş ve faydasız olmadı: “Kendisini O’nu kabul edenlerin tümüne Allah’ın çocukları olma yetkisi verdi”. Onlar Peder’in sevgi tasarısına girdiler!

Allah’ın çocukları: Biz de Allah’ın çocukları mıyız? İsa’yı kabul ettiğimizde biz de Allah’ın çocuklarıyız, yani Allah’ın imajının, sevgisinin, nurunun ve barışının taşıyıcıları oluyoruz. Allah’ın evlatları olarak, İsa ile beraber, Peder’in yüzünü gösterebiliriz: “Hiçbir zaman, hiç kimse Allah’ı görmedi. Ancak Baba’nın bağrında bulunan ve Allah olan biricik Oğul O’nu bildirdi”.

Aziz Pavlus bize, farklı sözlerle aynı şeyleri hatırlatıyor. Hem de, Allah’ın bize bilgelik ve vahiy ruhunu vermesi için, ve bunun aracılığıyla, bilinçli olarak, Allah’ın projesine işbirliği yapmamız için, dua etmektedir. Bu proje Mesih İsa’da zaten gerçekleşmişti, fakat evlatları olan bizlerde de devamlı gerçekleşmektedir!

Allah’ın Hikmetini övelim ve O’nu arzulayalım: Dünyayı değiştirmeye gelsin ve yenileme eserini içimizden başlayarak tüm dünyaya yaysın!

Peder Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Allah’ın Annesi Meryem Bayramı – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk Okuma Say. 6, 22-27 Mezmur 66

İkinci Okuma Gal. 4, 4-7 İncil Lk. 2, 16-21

Beytlehem’deki çobanlar bugün bize dinlemeyi, itaat etmeyi, konuşmayı ve paylaşmayı öğretiyorlar. Onlar meleklerin olağandışı seslerini dinliyor, olağandışı bir hızla da onlara itaat ediyor ve dinlediklerini ve gördüklerini anlatmaktan çekinmiyor, yaşadıkları tecrübeyi kendi aralarında birbirlerine paylaşmaktan da sevinç duyuyorlar.

Çobanlar basit kişilerdir, kültürsüz, güvensiz, dünyanın şanından uzak, dışlanmış, alçaltılmış, sık sık hor görülmüş kişilerdir. Tam da bunun için ilk olarak, daha doğrusu tek olarak melekler korosunu dinlemek için ve onların ilahilerinin sadakatli ileticileri olmak için Allah tarafından seçildiler. Çobanlar henüz ispatları görmeyen Allah’ın Annesine sevinci tattıran ilk olanlardır, çünkü onun bildiklerini tasdik ettiler. Meryem acıyı ve reddedilmeyi yaşamıştı, bunlar onun imanını deneyebilirdi. Çobanlar gibi Allah’ın eylemlerinden zevk alanlar, diğer birçok insan için sevinç kaynağı olurlar. Çobanlar sevinçle konuşuyorlar ve Meryem sessizlik içerisinde onları dinliyor. Meryem’in bu sessizliği ne güzel!

“Meryem ise, bu olaylar üzerinde derin derin düşünerek, onları kalbinde saklıyordu”.

Meryem beklediğimiz, kabul ettiğimiz, tüm adımlarını izleyeceğimiz ve tüm sözlerini dinleyeceğimiz, Çocuğun Annesidir! O Anne, sadece Annedir. Biz hiçbir zaman onu İsa’nın yerine koymayacağız: Bunu Meryem de istemez. Fakat İsa’yı kabul ettiğimiz zaman annesi Meryem’i de kabul ederiz. Meryem’in, kim bilir bize söyleyeceği ne kadar çok şeyi vardır! Bunlar yüreğinde çobanların önünde başlayan sessizliğinde olgunlaştılar.

Onun yanında kalmak bize iyi geliyor. Böylece İsa’yı sevmeyi, adımlarını takip etmeyi ve sözlerini saf, gerçek, karşılıksız bir sevgiyle dinlemeyi öğreneceğiz. Eğer bizler de İsa’yı Annesi gibi seversek, O, tarafımızdan da sevildiğini hissedecektir!

Bugün Oğul’un, sünnet acısı aracılığıyla, Allah’ın halkı tarafından kabullenildiği gündür. O’nunla acı çeken Anne de tüm halkın annesi olur. Bu, onu sevmek için ve onun melekten duyduğu şu sözleri ciddiye almasını görmek için artı bir sebep: “O kutsaldır ve O’na Allah’ın Oğlu denilecektir”.

Meryem’in kollarında taşıdığı, emzirdiği ve sünnet için acı çeken bebek, Allah’ın Oğludur! Allah’ın Oğludur, o zaman, bebek olsa da, Allah olarak kabul ediyorum, Allah’ın hak ettiği dikkati ve tapmayı O’na yapıyorum. Ve de Meryem, Allah’ın Oğlunun Annesidir! Bu yüzden Meryem, Allah’ın Annesidir!

Meryem, Elizabet’in evinde söylediği ilahideki gibi alçakgönüllü olmaya devam ediyor, sessizlikte kalıyor. O; Allah’ın Annesidir, o Allah olan bebek olarak kollarındadır, peygamberlerin vaatlerini gerçekleştiren bebek! Onlar bu Çocuğu, “barış prensi” olarak ilan etmişlerdi.

Bir çocuk barışı nasıl getirebilir? O’nu kabul eden ve seven herkes, barışı alır ve barışçı olur. O’nun barışı gerçektir, çünkü insanın yüreğine girer ve yüreğinden insanların tüm ilişkilerini iyileştirmek için çıkar. O olmadan barış asla olamaz. Güçlü adamların verdikleri barış sözleri sadece güzel sözler olarak kalır, ancak ve ancak barış prensi olan Onunla karşılaşırlarsa o sözler gerçek olabilirler.

Biz bunu yapıyoruz: İsa’yı kabul ederek insanların arzularına anlam vereceğiz, yılın bu ilk gününde söyledikleri dilekleri ve verdikleri sözleri gerçekleştireceğiz. Bu yeni yılda İsa’nın hüküm süreceği yerlerde lütuf ve gerçek barış yılı olacaktır.

Gel, Rab’bimiz İsa: Seni okşamak için ellerimiz halen çok sert ve kirli ise de, yine gel! Seni bizim için kabul etmek üzere Annen’in elleri var. Gel! Ve yanımızda kal!

Peder Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it