Olağan Devre 24. Pazar Günü – B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Yeş 50,5-9 Mezmur 114 2.Okuma Yak 2,14-18 İncil Mk 8,27-35

Aziz Yakup; imanımızı ciddiye almamıza, tutarlı olmamıza yardım etmek istiyor. İmanımızın, eylemlerimizi yönelterek ve başkalarıyla ilişkimizi etkileyerek yaşamımızı değiştirmesi gerekecektir. Tıpkı somut cömertlik eylemleri olmadıkça sevginin var olmadığı gibi, somutluk olmadıkça iman da yoktur. İmanımızın somut olması nasıl olabilir? 

Biz haça gerilmiş ve dirilmiş Mesih İsa’ya iman etmekteyiz. İmanımız, haçımızın yükünü kabullenmemizle gözükür çünkü İsa öldü. Biz de haçımızı huzur içerisinde ve şikayet etmeden kabulleniyoruz, çünkü O’nun dirilişinden eminiz. Bizim haç kabullenmemizin içerisinde karşılaştığımız her insan için yer var, çünkü görüyoruz ki, Rab onu seviyor ve o kişi için de kanını döktü. Aziz Yakub’un söylediği gibi komşumuza bu şekilde baktığımızda ne giydiği, ne iş yaptığı, hangi kültürden veya ırktan geldiği, ne de sosyal konumu önemlidir. İsa; insan için, ebedi kurtuluşu için öldü, sahip olduğuna veya başkaları tarafından önem verildiğine bakmadan. Biz her kişi için şöyle deriz: “Sen Allah’ın evladısın, O’nun tarafından seviliyorsun, O, senin için Oğlunu gönderdi!”. Bugün İsa, bir zamanlar öğrencilerine sorduğu soruyu bize de soruyor: “Ya sen, ben kimim dersin?”. Bu soru değerlidir, çünkü Onunla ilişkimize dikkatimizi çeker, hem de çünkü Onunla olan ilişkimizden başkalarıyla olan ilişkimiz de etkilenir. İsa kimdir? Dünya için yaşamı ne anlam taşır? Benim için ne önemi vardır? Ve etrafımındaki insanlar için ne önemi vardır? Nereden geliyor? Niçin geldi, kim O’nu yolladı, amaç neydi? 

Hazır cevaplar veya din dersinde öğrendiğim kalıplarla cevap veremem. Zaman ayırıp, dikkatle bakmalıyım. Yaşamımın, yorgunluğumun, başkalarıyla ilişkimin anlamı ve amacı nedir? Bunlardaki boşlukları, eksiklerimi görmeye çalışıyorum. İsa ebedi yaşamı vermek için geldi, yani yaşamımın boşluğunu doldurmaya, anlam vermeye geldi. Nasıl olur ki O, bütün bunları gerçekleştirebilir? O, kimdir? 

Petrus, “Sen Mesih’sin” dedi. O, Mesih’in, mesh edilmiş olan, Allah’ın dünyadaki vekili olması için kutsanmış olan olduğunu biliyordu. İsa, görünmez ve tahmin edilemez Allah’ın görülebilen ve duyulabilen mevcudiyetidir. İsa’yı dinleyerek Allah’ı dinlerim, İsa’ya bakarak, benim O’nu sevmem için, bana ve herkese karşı olan şefkatini göstermek için Baba adını seçen Allah’a bakarım. İsa’nın sorusuna cevap verirken, sadece O’nun ne olduğuna iman ettiğimi değil, bunu da O’na diyeceğim: “Gel, Rab İsa, bana senin sevgini ver, benim sevgimi de kabul et! Benim sevgim senin tamlığına hiçbir şey eklemez, ama yaşamımı kırılgan bir vazo olmaktan çıkarır, onu iyilik ve alçakgönüllülük dolu bir muhafazaya çevirir”. İsa, reddedilip öldürüldükten sonra dirilmesi gereken Mesih’tir. Petrus, aynen benim de yapabileceğim gibi, İsa’yı Kendisi’nin acıyı kabul ederek insanlar tarafından reddedilmesini ve Allah tarafından lanetliymiş gibi gözükmesini, programa koyduğu için azarlıyor. Fakat haçı reddetmek Allah’ın düşmanı olan şeytanın niteliğidir; O, Allah’ın düşmanıdır. Şeytan Allah’ın evlatlarının yaşamından yok olmalıdır, öyle ki onlar Mesih’i yolunda, yani haç yolunda takip edebilsinler. Bu dünyada yaşamımı kaybedeceğim, ama imanımı göstereceğim ve çok kişi için Allah’ın bir armağanı olacağım! İsa Petrus’a, Şeytan’a çölde söylediği gibi,“Çekil!” demedi, Arkama git” dedi. Onu öğrenci olarak hala kabul etmektedir, fakat onun öğrenci olması gerekecek ve öğrencinin öğretmenden üstün olmadığını unutmaması gerekecektir. Öğrenci, İsa’nın bildirmesini onayladığına rağmen Petrus dahil, kendi yerinde, İsa’nın arkasında olmalıdır. Kim, tıpkı İsa’nın nasıl başkanların tarafından ödürülmesi gerektiğini anlamayan Petrus’un yaptığı gibi, İsa’ya öğretmeyi ya da O’nu azarlamayı isterse, doğru olmayan yerdedir: Ayartıcının, Şeytan’nın yerindedir. 

Ve öğrencinin de, gerçek öğrenci olabilmek için, İsa’nın sevgisi için kendi hayatını kaybetmeyi öğrenmesi gerekecektir. Hayatında da peygamberin bugün duyduğumuz aynı sözleri gerçekleşecektirler: “Aşağılamalardan, tükürükten yüzümü gizlemedim”. Dünyadaki İsa’nın ödevini kabul edelim: Bu, bütün Kilise’nin ödevidir. “Yaşayanların diyarında, RAB’bin huzurunda yürüyeceğim”: Bugünkü Mezmur’un söylediğini bilerek, güven ve Baba’ya tam bir teslimiyet ile dua edeceğiz.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 23. Pazar Günü  B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Yeş 35,4-7 Mezmur 145 2.Okuma Yakup 2,1-5 İncil Mk 7,31-37

Markos İsa’yı halen yolda göstermektedir. O, uzak yörelerde, pagan milletler arasında yürümektedir. Oralara öğrencileriyle yalnız kalabilmek için gitmişti: Onları sabırla ve dikkat dağınıklığı olmayan bir şekilde eğitecekti. Burada da sonuçlanmayan acılar var: Sadece O’nun eli bunları durdurabilirdi. Nitekim burada O’na bir sağır ve dilsizin başının üzerine kendi ilahi ve yaratıcı elini uzatması istenmekte. Bu, anlamlı bir karşılaşma için fırsattır, aynısını biz de her vaftiz töreninde yeniden yaşamaktayız. 

Her şeyden önce İsa’nın kendini reklam etmemeye çalıştığını görüyoruz: Merak uyandırmamak için acı çeken adamla kenara çekiliyor. O; diğer insanlarla normal bir şekilde ilişki kuramayan, özellikle de Allah’ın Söz’ünü ne dinleyebilen ne de evlatlarına ve başkalarına onu iletebilen bu zavallı ile nazikçe ve sevgiyle ilgileniyor. Bu yetenek o kadar önemli bir armağandır ki, onsuz insan tam olamamakta. İsa parmaklarını kullanarak, Baba’nın insanı yaratırken başlattığı eseri tamamlamaktadır. 

İsa’nın parmakları sağırın kulaklarına dokunuyor; bunlar her şeyden önce sadece sevgiyi ileten İsa’nın sözünü duymak için açılmaktadırlar. Sonra tükürükle nemlendirilmiş aynı parmaklar, o ana kadar dilsiz olan diline ulaşıyorlar ve etraftaki sessizlikte “Effata, açıl” diye seslenen söz yankılanmaktadır. “Açıl!” Gerçekten de şaşırtan bir sözdür! 

Bu eylemler, söylediğim gibi, her vaftizde tekrar ediliyor. Ne zaman ki Peder, Oğul ve Kutsal Ruh adına vaftiz ediliyoruz o anda kulaklarımız İsa’nın güven veren ve canlandıran Sözünü duymaya açılır, dilimiz ise O’nun Sözünü, Ruh’un verdiği gerçeklikle, tekrar edebilmemiz için çözülür. Bütün bunlar gerçekleşmedikçe insan tam değildir! Vaftiz eden rahip, Rab’bin o ilahi eylemlerini tekrarlamaktadır.

Bu işaret, İsa tarafından dokunulmak için her yaklaştığımızda bize ulaşır: İsa bizlere Kilise’nin Kutsal Gizemleriyle dokunur; bunlar bizlerden her birine olan İsa’nın sevgisinden kurulan somut işaretlerdirler.

Daha önce Yeşaya peygamberin bildirdiği gibi İsa’nın parmağının dokunması bir cesaret ve güven iğnesidir. Bu peygamber, Allah’ımız olan Rab’bimiz İsa’nın, kurtarıcı olarak geleceğini müjdelemektedir: Allah’ın kurtaran varlığının işaretleri tam da körlerin gözlerinin ve sağırların kulaklarının açılması, topalın yürümesi, dilsizin sevinç haykırmasıdır.

Bunu “yürekleri kaybolmuş olanlara” söylemeye devam etmemiz gerekecekti, böylece onlar da cesaret ve güven yeniden bulacaklardır. İmanlıların cesaretlerini ve güvenlerini kaybetmelerine izin yoktur. Her ne kadar haksızlıklar ve acılar görüyorsak, keder ve başarısızlık ile karşılaşıyorsak, şunu bilmekteyiz: “Rab’bin kolu kısalmadı” (Say 11,23). Bu güven insanlar arasında tercihler yapmamıza izin vermez. 

Bizim için hasta ve fakir, engelli ve cahil, diğerlerine yani zenginlere ve kültürlü olanlara eşittir. İkinci okumada Yakup bize Allah gibi bakmayı öğrenmemizi güçle ve basitlikle tavsiye eder: O, “dünyanın gözünde fakir olanları” O’na iman etmeleri ve herkese örnek olmaları için seçti. Biz de onları en saygıya değer ve dikkat edilecekler olarak saymayacak mıyız? Tersine sık sık bize acı çektiren ve gerçek zenginliğimiz olan imanımızla dalga geçenler, zenginlerdir. Biz de İsa gibi yapacağız, o ki kulaklarını sesine açmak için, ağzına Sözünü haykırtmak için tüm dikkatini sağır ve dilsize vermektedir!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 22. Pazar Günü B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Yasa 4,1-2.6-8 Mezmur 14 2.Okuma Yakup 1,17-18.21-27 İncil Mk 7,1-8.14-15.21-23

Musa halkı uyarıyor: Allah’ın verdiği kanunlara ne bir şey eklemeleri ne de eksiltmeleri gerekir. Kim Allah’ın emirlerini değiştirmek istese büyük bir gurur ve kibir günahı işlemiş olur. Bu, kendini Allah’tan daha iyi ve büyük görme anlamına gelecektir. On Emirle verilen kanunlar şahsi, ailevi ve sosyal yaşamımızı kapsarlar, tamdırlar ve başka herhangi bir milletinkilerinden daha iyidirler. Dünyanın tüm milletleri, bizden On Emir denilen bu bilgeliği, zekayı ve ileri görüşlülük kapasitesini kıskanırlar. Kim bu kanunlara uyuyorsa gerçek bir ilaha, insanları seven ve dünyadaki yürüyüşlerinde onlara eşlik eden bir Allah’a taptığını gösterir. 

Bizler Musa’nın, On Emirden kaynaklanan ve görülen hikmetine, yaptığı övgülere devam etmekten başka bir şey yapamayız. Bu bilgelik, On Emri yaşadığımızda hissettiğimiz huzur ve sevinçle parlar. Aynı zamanda onları yaşamayanların çektiği acıları ve insanın kişisel ve sosyal yaşamında kalan negatif sonuçları gördüğümüzde de belirir.

İsa, bugünkü İncil metninde de Emirlere uyma gereğinden bahsediyor. Emirler ikincil kanunlara yer vermemelidirler; zaten bu kanunlar neredeyse sadece iyi davranış ve temizlik kurallarıdır. Bunları yapmasan ciddi bir sorun yaşamazsın, ama On Emre itaatsizlik düzeltilmez bir zarar getirir. Yüreğimizde, insanların ilettiği geleneklere uyma kaygısı olmadan önce, kutsal Allah korkusu, yani O’nu üzmekten duyulan korku olmalıdır. Rab’den gelen Emirler yaşam verir, insanların ilettiği kurallardan daha önemlidirler! İnsan ve tüm yaşantısı, yediği kirli eller ile değil, Allah’ın Emirlerine itaatsizlik meyveleri olarak kendi yüreğinden çıkan kötü niyetleri ile harap olur. İsa bunlardan birkaçını sıralıyor: “Ahlaksızlık, hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık”. Yüreğimize ve etrafımıza bakalım: Allah’a karşı insanın aldığı özgürlüğü ve onun O’na itaatsizliklerinin büyüklüğünü göreceğiz ve bundan korkacağız. Ve de bu sahte özgürlüklerin yarattıkları acıları ve zararları da göreceğiz. 

Aziz Yakup mektubunda bizleri Allah’ın Sözünü kabul etmeye çağırıyor, böylece hayatımız ile onu görülür ve güncel kılacağız. O Söz, bizi kurtaran bir Söz’dür, çünkü bizi Babamız Allah’a benzer kılan sevgiyi yaşamaya ve geliştirmeye yöneltir. 

Aziz Yakup, tıpkı Papa Francesko’nun her gün söylediği gibi, gerçek dinin, somut sevgi olduğunu söylüyor. Bu sevgi bizleri yardıma muhtaç olanlara, zayıf ve korumasız olanlara dikkatli kılar, duyularımıza hakim olmaya alıştırır. Bu saf ve cömert sevgiyi yaşamayı becermek için “dünyanın kötülüklerinden uzak kalmak” gerekir: Gerçekten de bu dünya bizi Baba’dan uzaklaştırır, İsa’nın adından ve O’nun ardından olanlardan nefret eder, Allah’ın Emirlerine itaatsizliği vaaz eder.

Bu dünya, kötülüğü yapmaya ve onu haklı kılmaya yöneltilmektedir, hatta onu kanun olarak teklif edip parayla destekler: Bu dünya gerçekten, insana düşman olan, acı ve ölüm getiren şeytana boyun eğen bir dünyadır. 

Biz bu dünyada yön gösteren, güvenli bir yürüyüş için ışık veren yıldızlar olacağız; bu dünyada değişik, yeni bir yaşamın işareti olacağız; Allah’ın bir armağanı, gerçeğin ışığını, affın ve içsel birliğin tesellisini veren armağan olacağız. 

Bu dünyanın yaşamak ve ümit etmek için Allah’ın hikmetli Emirlerine uyan yaşamımızdan başka kaynağı yoktur! Bu dünya bizden nefret eder, ama onun bize ihtiyacı var ve o, Allah’ımızın ve Baba’mızın bilge Sözlerine itaat ettiğimizde sayemizde yaşamaktadır.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre – 21. Pazar Günü – B Yılı

1.Okuma Yeşu 24,1-2.15-17.18 Mezmur 33 2.Okuma Ef 5,21-32 İncil Yh 6,60-69

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

Bugün anlatılan, Yeşu’nun İsrail kabilelerine karşı gerçekleştirdiği olay, güzel ve incedir. Yeşu herkesin özgürce konuşmasını ve kendi yolunu seçmesini istiyor: Ya çölü geçmelerine yardım eden Rab’be hizmet edecekler ya da başka milletlerin putlarına tapacaklar. 

Musa’ya konuşan Rab’be hizmet etmek; emirlerine, yani bilge On Emir’e uymak demektir. Bu on emre uymak, şahsi arzulara yer bırakmaz, duygularla fikir değiştirmez. 

Başka milletlerin putlarına tapmak, çok daha kolaydır: Birkaç tören yapmak, birkaç tabuya dikkat etmek yeterlidir, kendi yüreğini katmana gerek yoktur. Halkların putları azla yetinir, insan bedeninin ve yüreğinin tüm arzularını ve içgüdülerini tamamen tatmin ederler. Rab’be hizmet edenin yaşamı ise sabit ve sadık, düzenli olur, herkesin güvenini hak eder. 

Putlara tapanların yaşamı ise güvenilmezdir, çünkü putlar her anlık zevkini tatmin etmene izin verirler. 

Yeşu açıkça, korkusuzca, utanmadan, sevinçle ve sevgiyle seçtiğini açıklar. Kendi seçimi diğerlerinin de kararlılıkla seçmelerine yardımcı olur. O halde herkes, kendilerini özel bir şekilde sevdiğini, seçtiğini göstermiş olan Allah’a hizmet etmeye karar verirler. Allah’ın milletlerinin tarihine bakarak, göstermiş olduğu sevgiyi görerek hürce ve tereddütsüz, onlar da seçimlerini yapabildiler.

Bu olay İncil metnini anlamamıza yardımcı olur: Birçok öğrenci İsa’yı terk etmeyi düşünür, O’nun beş bin kişi için çoğalttığı ekmeyi yemiş olmalarına ve birçok mucizesini görmüş olmalarına rağmen. Onlar “yaşam veren Ruh’tan” kendi bakış açılarını ve içgüdüsel arzularını takip etmek için vazgeçiyorlar. 

İsa, aynen Yeşu gibi, Onikilere bir seçim yapmalarını öneriyor. O, onları teker teker seçmişti şimdi de kendilerinin hür cevaplarını bekliyor. O, yanında kuklalar istemiyor, ne zorla kalan insanlar istiyor, ne de mucizelerle heyecanlanan kalabalıklar. O, yanında sadece, kendi şahsi faydalarını aramadan şartsızca O’nu seven kişiler istiyor; O’nun yolunun, haç yolu olmasına rağmen, Baba’ya götüren yol olduğunu bildikleri için O’nu izleyen kişiler istiyor. 

İsa, yolunu değiştirmemeye kararlı, gerekiyorsa öğrencisiz, yalnız da kalmaya hazırdır. “Siz de mi gitmek istiyorsunuz?”. Biz de Petrus’un cevabını verebilecek miyiz? İsa’ya yanında kalarak gerekiyorsa acı çekmeye de hazır olduğumuzu söyleyebilecek miyiz? Etrafındaki herkes O’nu terk ederken biz yanında kalmayı seçebilecek miyiz? Onsuz kalmaktansa yalnız kalmayı tercih etmeyi bilecek miyiz? Bu sorulara somut bir şekilde davranışlarımızla cevap vermek için çok fırsatımız var. Aziz Pavlus yaşamın özel bir yönünü bize düşündürtüyor: Evlilik yaşamı.

Hristiyan eşler, birlikteliklerini Allah’ın gizeminin işareti olarak yaşarlar. Onlar birbirlerine sadakat, Kutsal Ruh’tan aldıkları o sadakat sözünü verirler. Yaşamak istedikleri sadakati kendilerini başkalarına arzu dahil hiçbir şekilde vermeyerek göstermelidirler. Ancak ve ancak ölüm karşılıklı sevgide sebatlı ve sadık olma görevlerini kaldıracak. Onların sadık sevgilerinin işareti oldukları gizem, İsa’nın Kilise’ye olan sevgisidir: Bu; hiçbir zaman eksilmeyecek bir sevgidir, Kilise’nin evlatları günahkar ve sadakatsiz olsalar da. 

O halde madem ki İsa Kilise’sini ölecek kadar sevdi, kocalar da, acı çekmelerini gerektirirse de, eşlerini sadakatle sonuna kadar severler. Ve de madem ki Kilise de İsa’ya itaatkardır, eşler de kocalarına boyun eğerek sevgilerini yaşarlar. Her ikisinin sevgisi ilahi bir gizemdir. Sadece Rab’bini kendilerinden çok seven kişiler bu sevgiyi seçer. 

Hristiyanlar arasında bu yaşamı yaşayabilmek ve buna sadık kalabilmek için gereken olgun imanı olan az kişi vardır. Bunu yapanlara da teşekkür edelim, genç olsalar da onlara minnettar olalım! Ve bütün ailelere için duamız daha derin olsun: Rab bizi dinleyecektir, tıpkı evlatlarını daima dinleyeceğine söz verdiği gibi!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre – 20. Pazar Günü – B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Özd 9,1-6 Mezmur 33 2.Okuma Ef. 5,15-20 İncil Yh 6,51-58

Yahudiler kendi aralarında katı bir şekilde tartışıyorlardı. Onlar İsa’nın konuşmasını anlamakta yetenekli değildi. Sadece maddi şeylere alışmış olduklarından, ilk önce hayatımızın ruhani yönlerine dikkatli olan İsa’yı anlayamazdılar. Biz de, Kutsal Ruh bizleri aydınlatmasa O’nu anlayamazdık. Gökten inen ekmeği yemek, İnsan Oğlu’nun bedenini yemek, kanını içmek, gerçekten insanın kulaklarına bugün bile zor gelen sözlerdir. 

Bir kişinin bedenini ve kanını yiyip içmek bizi düşündüren sözlerdir. İçimizde sadece maddi besin için kaygı değil, daha derin bir bilgelik uyandırması gereken sözlerdir. Bir insanın bedenini ve kanını yemek ve içmek, bu kişinin aynı hayatını yaşamak, onunki gibi aynı düşünme, konuşma, yapma, iman etme, ümit etme şeklini ile beslenmek anlamına gelebilirdi. 

Mutlaka İsa’nın kafasında olan Özdeyişler Kitabı ekmek ve şaraptan, Hikmet tarafından donatılmış sofradan konuşuyor. Bunlar, tecrübesizliğimizi aşarak Rab’bin öğretilerini ciddiye almamız için yardımcı olan imajlardır. “Tecrübesizliği bırakın yaşayacaksınız”: Tecrübesizlik nasıl terk edilebilir? Tek yol bilge olanı dinlemek ve ona itaat etmektir. İnsanı Allah’a ve yaşam tamlığına yöneltebilecek tek uzman, sadece onu “inşa eden”, yani bizi yaratan Allah ve Baba’dır! Bu sebepten O’nun Kendisi şöyle diyor: “Gelin, sizin için hazırladığım ekmeği yiyin ve şarabı için”. 

Allah’ın hazırladığı ekmek ve şarap ne olabilir? Bugün İsa bize yanıt veriyor. O, besinin ve içeceğin insan için gerekli olduğunu bilmektedir, ancak bunların ona mutluluk vermek için yeterli olmadıklarını da bilmektedir. İnsanın yüreğine sevinç ve huzurun gelmesi için birlik ve kardeşlik ruhunda yaşamak gerekir. Bu ruh tek başına gelmez. Sevinç ve tamlık kaynağı olan kardeşlik ve birlik ruhu, ruhani enerjiyi ileten yeni bir ekmekle beslenir. 

İçimize ve aramıza kabul ettiğimiz İsa, aramızdaki birliği ve kardeşliği desteklemek için gereken af, alçakgönüllülük, hizmet gücünü ve kapasitesini oluşturmaktadır. İsa bize son derecede gerekli olan besin ve içecektir. O’nu dinlemek yeterli mi? O’na dua etmek ve O’nu çağırmak yeterli mi? O, bedeni ve kanıyla beslenmemiz gerektiğini söylemektedir. O’nu nasıl yiyip içebiliriz? 

İsa’nın Kendisi kutsal bir gizemi, ekmek ve şarabı düşünüp kurdu. Havarileri aracılığıyla elleri bize sunduğu ekmek ve şarabı yiyip içerek değişikliğe uğruyoruz: Yaşamımız O’nun yaşamının devamı olmakta! Böylece aynı besin ve içecekle beslenen kardeşlerimizle de tek bir şey olduğumuzu hissediyoruz. Onların ve bizim yaşamımız; İsa’nın yaşamını, Baba’ya itaatini, mükemmel sevgisini, O’nun Kendisini sunmasını göstermektedir. O’nunla beslenen kardeşlerimizle tek bir yürek ve tek bir ruh oluruz, bu sayede de birliğimiz ve sevincimiz artar.

Aziz Pavlus bu derin düşünceye devam ediyor; besinin ve içeceğin zevkine dikkatimizi bırakmamaya çağırır: “Şarapla sarhoş olmayınız, Ruh ile dolu olunuz”.

Ruh ile nasıl dolu olabiliriz? Aziz Pavlus bize şu öğütleri veriyor: Zamanınızı “Rab’bi yücelterek ve överek geçirin” ve “her an her şey için Rab’bimiz Mesih İsa’nın adına Peder Allah’a şükredin”. Allah’ın hoşuna giden ve tam olan şükran duası; Ekmeği bölmek, yani Efkaristiya’dır.

İşte her gün Babamız’dan dilediğimiz ve hiçbir zaman reddetmeyi istemediğimiz günlük ekmek budur. Baba, onu bize Pazar günleri verir, ama istersek her gün de alabiliriz. Kilise’nin tüm üyeleri onunla beslenirler ve sayesinde bir sevgi hayatında, sevgi olmuş, bunun için ilahi bir hayatta kendilerini vermeye hazır olmaktadırlar.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

15 Ağustos 2024 – Meryem’in Göğe Alınması Bayramı 

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Esin 11,19;12,1-6.10; Mezmur 44 2.Okuma 1Kor 15,20-26 İncil Lk 1,39-56

Mezmur bize şu ilahiyi söyletir: “Kraliçe Ofir altınıyla senin sağındadır”. İbranilerde kralın annesine kraliçe unvanı verilerek onurlandırılırdı. Allah’ın hükümdarlığının kralı İsa’dır. Annesi, bakire Meryem, bugün O’nun yanına alınmaktadır. O burada, annelik misyonunu sürdürmektedir, Oğlu’nun gizemine dahil olanları sevmeye devam etmektedir. Meryem gençliğinden beri Allah’tan anne olma görevini almıştır. Tek Oğluna karşı bu görevi sona erdiğinde, öğrencilere annelik yapmıştır. Yeryüzü yaşamı sona erdiğinde de Allah’ın sevgisini tüm insanlara iletme görevini sürdürmektedir. Onun adına ithaf edilmiş yerlerde sadece Hristiyanlar değil, Müslümanlar, Hindular ve diğer din mensupları da güven ve sevinçle toplanmaktadır. Bir Müslüman kadının Meryem hakkında şu sözleri söylediğini duydum: “Tüm annelerin en güzelisin!”. Çok kişi onun “ruhu ve bedeni” ile Allah’ın şanına alındığını bilmez, ama herkes, onun canlı ve Allah’ın yanında olduğuna inanır.

Bizler, Oğlu’nun ebediyetten söylediği gibi, Meryem’in de “Evet”’ ini söyleyerek, Baba’nın arzusuna tam olarak katıldığını bilmekteyiz. Sonra Oğul’un beden almasına vasıta oldu, O’nun için beslenerek ve O’nu kendi kanı ile yaşatarak, O’nunla aynı yaşamı paylaştı. Sonra da her fiziksel ve duygusal ihtiyacını O’na anne sevgisiyle verdi. İmkanlarına göre Kana’dan başlayarak, Kefernahum’da, Celile yollarında, Kudüs’e kadar, Golgota’da dahil, misyonunu paylaştı. Şimdi Oğlu ile bu özel ilişkinin ve yakınlığın sona ermediğini, tersine bizim faydamız için devam ettiğini görmekten mutluyuz.

Meryem’in kendisini imanı sayesinde tüm kadınlar arasında en kutsal diye çağıran Elizabet’in selamına cevap vermesini hatırlamamız hem faydalı hem de çok zevkli. Dua şeklinde olan cevabında Meryem kendi erdemlerini durup düşünmedi. Hem kendisinin hem de kuzeninin bakışlarını Allah’a ve büyüklüğüne çevirdi.

Allah küçüklüğümüzü görecek ve buna eğilecek kadar büyük: ”O, alçakgönüllü kuluna sevgiyle baktı”. Meryem, doğruların mutluluğuna ulaştıysa bu sadece Allah’ın marifetidir. Çünkü Meryem’de “büyük şeyler yapan”, O’dur. Allah’ın onda yaptığı, yüzyıllar boyunca nesillere sevinç vermektedir. Ancak dünyanın büyükleri diye çağrılanlar bunu hayal bile edemiyorlar ve elbette paylaşamıyorlar. Bu övgü ilahisi aracılığıyla Meryem dünyanın alkışladığı büyüklüklerden bakışlarımızı çevirmemize yardım etmek istiyor, çünkü bunlar yalanlarından ötürü sadece acı çektirir.

Gerçekten de çok hırslı olanlar devriliyor, zengin olanlar elleri boş kalacaktır ve kendini büyük zanneden, insanlar tarafından unutulacaktır. Allah’ın kendi planları vardır ve insanlar, bizler de, bunları takip etmeliyiz. Meryem, iman ederek, bunları gerçekleştirmek için kendini sundu. O, görmeden iman etti ve böylece Allah onu, en harika eseri için, yani insanlar arasında ebedi Oğluna beden vermek için, “kullanabildi”.

Meryem gerçekten de gökte beliren görkemli bir belirtidir. Esinleme Kitabı bu belirtiyi şöyle tanımlamaktadır: “Güneşle kuşanmış bir kadın göründü. Ayakları altında ay ve başında on iki yıldızdan oluşmuş bir taç vardı. Hamileydi ve doğum sancılarıyla kıvranıyordu”. Bu metinle Meryem’i düşünmek şart değildir, hatta onun yerine Kilise’yi düşünmek daha kolaydır. Kilise vaftiz kıyafeti ile Allah’ın Oğlunun mevcudiyetini tüm milletlerde doğurmaya devam etmektedir ve bu sebepten O’nun gibi zulüm görmekte ve inkar edilmektedir. Ama Kilise’yi temsil edebilecek kişi Meryem’den başka kim olabilir ki? O’ndan çok kim Oğul’u dinledi, ondan fazla kim Baba’nın Söz’ünü kendi yaşamına kabul etti? Kilise hakkında söylediğimiz her şeyi tam olarak Meryem için de söyleyebiliriz: Meryem Kilise’nin ilk üyesidir ve onun imajıdır. O, Allah’ın insanlara olan büyük sevgisinin “görkemli belirtisidir”. 

Kilise “güneşle kuşanmıştır”: Peder, Oğul ve Kutsal Ruh’un adına büründüğünden beri kıyafeti parlaktır ve Allah’ın belirtisidir. Ancak Kilise’de sadece Meryem itaatkar sevginin parlaklığını muhafaza etti. O Kadın, Kilise’de olan Meryem’dir!

Değişikliklere uğrayan ay ayakları altındadırKadın; geçici olayların, güçlüler, zenginler, kibirlerin (Lk 1,51-53) kendi faydalarına çevireceklerini aldandıkları o olayların etkisinde değildir. Meryem o kişileri uyarılarla uyarıyor, aynı zamanda da onlara tesellileri ile eşlik etmektedir. O Kadın Meryem’dir; aynen Kilise’nin, Rab’bin sevgisini tüm milletlere ulaştırdığı gibi, o da herkesi sever.

Başında on iki yıldızdan oluşmuş taç”: Bu on iki yıldız Meryem’in otoritesini göstermektedir. Kral tarafından sevilen gerçek kraliçe Meryem, Oğluna daima itaat etmemizi, O’nun söylediklerini daima yapmamızı teklif eder. O Oğlu şimdi dünyaya Söz’ünün hizmetkarı ve Ruh’unun mirasçısı olarak kurulan Kilise aracılığıyla konuşur.

Meryem; Kilise’ye dünyanın kurtarıcısı olan Çocuğu doğurmayı öğretmek için, Kilise’nin merkezinde olmaya devam eder (Esin. 12,2.5). O, sevdiğimiz, Rab’bimizi, Kralımızı sevmeyi öğrendiğimiz kraliçedir!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 19. Pazar Günü- B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma 1Kr 19,4-8 Mezmur 33 2.Okuma Ef 4,30 – 5,2 İncil Yh 6,41-51

Bugünkü okumalarda ekmekten bahsediliyor. İlyas, onu mutlaka öldürmek isteyen kraliçe İzebel tarafından arandığı için kaçmaktadır. O, tüm halk önünde gerçek Allah’a imanı korudu. Halk kraliçenin putlarının, peygamberlerinin yalanının farkına varabildi. Ama bu ne işine yaradı? Şimdi o uzağa kaçmalıdır. O, artık iman eden tek kişi olarak kaldığını bilmektedir, bu sebepten halk için hayatının artık faydasız olduğunu düşünüyor. Hatta Allah’tan onu almasını açıkça istemekte. Bu neredeyse ümitsiz duadan sonra, çöldeki bir süpürge otunun altında uyuyakalıyor. 

Allah’ın cevabı ne olacaktır? Allah ona ekmek ve su bulundurtarak, cevap veriyor. Ve Rab’bin bir meleği onu yemeye ve içmeye davet etmek için onu uyandırıyor. İlyas itaat ediyor, fakat tekrar uykuya dalıyor. Melek kararlı davetini tekrar etmelidir: Umutsuzluk imanlılarda yer bulamaz.

O gıdanın verdiği güçle kırk gün ve kırk gece Allah’ın Dağı Horev’e kadar yürüdü”: İlyas yeniden yola koyuldu, yeni bir güç buldu, yaşamının amacını tekrar keşfetti: Ne olursa olsun Allah’ının emrine amade olmak.

Şimdi, yalnızlık, denenme, dua ve derin derin düşünme zamanından sonra, bilinmez planları için O’nu mutlaka kullanmak isteyen Rab’bini dinlemeye hazır. 

Yüzyıllar içerisinde Kilise’nin bulunduğu durum, büyük kişiler tarafından zulmedilen ve herkesten uzak tutulan İlyas’ın durumuna benzetilebilirdi. Günümüzde de dünyanın bazı yerlerinde ve toplumun bazı alanlarında Kilise neredeyse kendini görevinin sonunda görebilir. Büyükler uzaklaşıyor, gençler yaklaşmıyor, kimse ışık ve yaşam verebilecek bilgelik dolu öğretileri dinlemiyor. Huzur içinde ölmekten, iman ve Kilise’nin yürüyüşünü sessizlik içerisinde sona erdirmekten başka bir çarenin kalmamasının düşünme denenmesi güçlü olmaktadır. Ama Allah buna razı mı? O’nun beklenmedik çıkışları var, bunları da kendi gücümüze güvenemeyeceğimiz zamanlarda sunar. Aynen İlyas ümitsizliğe kapıldığında ona yolladığı ekmek gibi. 

Gökten gelen canlı ekmekten bahseden İsa’yı dinleyen İbraniler O’nu ciddiye almakta yetenekli değillerdi. Onlar da ümitsizdi ve Allah’ın dünyanın durumunu değiştirebileceğini düşünmüyorlardı. Onların diğerleri gibi bir insan sandıkları İsa’nın, gerçekten hayat veren, kuvveti yenileyen, Allah’ın tamlığından zevk almaya kadar yürümeyi sağlayan ekmek olduğunu anlamamışlardı. O; insanlardan değil, göklerden gelen bir ekmektir: O, bir armağandır, bedelsizdir, beklenmedik olandır, o halde onunla beslenenlerin kazandıkları sonuçlar da beklentilerin çok üzerindedir. Meleğin düşman dünyada yürüyen Kilise’ye sunduğu ekmek, İsa’dır; sadece ölümü düşündüren kuraklıkta olan Kilise’yi destekleyen su, O’dur. 

Kilise bu ekmekle beslenmeye devam etmektedir, bu sebepten morali bozulamaz, ona ümitsizliğe kapılmaya izin verilmez. Yürüyüşü devam etmelidir, bir devre için anlayışsızlık ve terk edilme çölünü aşması gerekse de. Öyle bir an gelecektir ki ona tekrar güç verilecek ve o verimli, dünyaya yaşam vermeye kabiliyetli olacaktır!

O halde Aziz Pavlus’un önerisini sevinçle kabul edelim: “Öyleyse, sevgili çocuklar gibi, Allah’tan örnek alın. Siz de aynı şekilde sevgi yolunda yürüyün”. Dünyanın hoşuna gitmek ve bu düşman tarafından kabul edilmek için çalışmayalım: Yoksa kendi ellerimizle yıkılacağız. Tersine bakışlarımızı hayat ekmeği olan İsa’dan ayırmayarak gözümüzün önünde Allah’ın yapma şeklini tutalım. O zaman güç alacağız ve O’na benzeyeceğiz, dünya için bir yenilik olacağız, merakla bakılacak bir yenilik değil, ailelerin ve toplumun tüm ilişkilerini yenileyen bir yenilik olacaktır. 

Allah’ın ekmeği, yani İsa ile besleneceğiz ve her gün yeni olacağız!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 18. Pazar Günü – B

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Çıkış 16,2-4.12-15 Mezmur 77 2.Okuma Ef. 4,17.20-24 İncil Yh 6,24-35

Bugünkü ilk okumada ve İncil’de ekmekten bahsedilir. İsrailliler Musa ve Harun’a çöldeki uzun yürüyüşleri sırasında acıktıkları için şikayette bulunuyorlar. Mısır’da oldukları zamanı özlemle hatırlıyorlar. Çünkü orada karınlarını doyuracak ekmekleri ve etleri vardı, ancak özgürlükleri yoktu. Özellikle de Rablerine hizmet etmek için özgür değillerdi ve dolayısıyla emirlerine itaat etme imkanları da yoktu. Onların homurdanması Allah’a karşı güvensizlik gibi gelmektedir. Sanki maddi refah, ruhani refahın üzerindeymiş gibi… Sanki putlar gerçek Allah’tan üstünmüş gibi!

Allah, halkını ne ekmeksiz ne de etsiz bırakma niyetindedir. Sadece O’na güvenmek ve O’na alçakgönüllülükle dua etmek yeterlidir. Sadece maddi ekmeği düşünen gerçekten de ruhani besinden –dolayısıyla içsel sevinçten– de yoksun kalabilir. 

İşte bu, günümüzde içinde bulunduğumuz gerçek fakirliktir. Ekmeğimiz eksik değil, etimiz eksik değil, hatta birçok gerekli olmayan şeyimiz bile eksik değil, ama içsel özgürlüğümüz ve Babamız Allah’ı dinleme ve sevme kabiliyetimiz eksik. Bu eksiklik, sevinç eksikliğine, özellikle de kardeşlik sevgisi eksikliğine dönüşür. Bunun sonucunda bulunduğumuz yalnızlık için gerçekten Allah’a şikayet edemeyiz. 

O’nu dinleseydik, halkımızın arasında sevinç olurdu, birçok kardeşi olanın sevinci olurdu ve kendimizi yalnız hissetmezdik.

İncil, İsa’nın Kendisinin, O’nu arayan halka verdiği işareti anlatmaktadır. Her şeyden önce şaşırıyor çünkü O’nu arayanlar sadece yiyecekleri ekmeği arıyorlar ve O’ndan yine sadece bunu bekliyorlar. Tersine onların “ebedi yaşam için gerekli olan besini” aramaları gerekirdiİşte bu, O’nun vermek istediğidir. O, bunu vermek istemektedir çünkü bu, insanı tam olarak besleyen tek “ekmek” tir ve insanın yaşamının her boyutunda onu gerçekleşmiş olarak hissettirendir. Bu ekmeği ancak ve ancak O, insana verebilmektedir. Çünkü bu ekmek O’nun yaşamıdır: “Ben yaşam ekmeğiyim, bana gelen hiçbir zaman acıkmayacak ve susamayacaktır!”.

İsa ile yaşam tecrübemiz olan bizler O’nun ne kadar değerli ve gerçek bir ekmek olduğunu biliyoruz. Günümüz O’nsuz ne olurdu? O’nsuz, insanlarla ilişkilerimiz ne olurdu? O’nsuz, toplumumuz, yaşadığımız ortam düşmanlık, kargaşa, güvensiz bir ortamdan başka ne olabilirdi?

Havari Pavlus güç ile, Hristiyanları yaşamlarını değiştirmeye çağırmaktadır. Bugünkü konuya göre ekmeklerini, besinlerini değiştirmeye çağırmaktadır. Onlar pagan gibi yaşamaya alışkınlar ama bu, Hristiyan olmakla bağdaşmamaktadır. Kim İsa’yı tanıyor ve dinliyorsa, içgüdüsel olarak yaşayan, diğerlerinden başka bir şekilde yaşamaktadır. Birçok kere bu sözleri dinleriz: “Herkes böyle yapıyor”; bu cümle ile birçok yüzeysel davranışı doğruluyoruz! Fakat herkes öyle yapıyor olsa da biz İsa’ya iman edenler böyle yapmamalıyız! Bir örnek ararsak, bunu azizlerden alacağız! 

Biz herkesten farklı oluruz, çünkü farklı bir ekmek yemekteyiz. Yeni olan içsel insanımızı yeni bir ekmekle besliyoruz. Bizler Allah’a benzemeye çalışıyoruz, çünkü O’nun evlatları olduğumuzu biliyoruz. Bu benzerlik tam olarak İsa tarafından gerçekleştirilir. Bu sebepten bizler O’na bakarız ve O’nun içimize sevgi yoluyla girmesini kabul ederiz. O bize yardım edecektir, ya kardeşler vasıtasıyla ya da Kutsal Ruh’un bizi içsel olarak aydınlatmasıyla… Sabahtan akşama, yeni, İsa’sız olanlardan farklı bir şekilde yaşamamızı sağlayacaktır. Bu yeni yaşama şekli, zamanımızı nasıl harcadığımızla, insanlara nasıl gülümsediğimizle, cana yakınlığımızla, giyinişimizle, günlük kötü haberlerden gelen korkular ve endişeler karşısında başa çıkabilme şeklimizle gözükecektir. İsa ile beslenmenin verdiği sevinç, karşılaştığımız her kişiyi sevmeye hazır olmamıza ve içimizde içsel güvene dönüşür. 

Gerçek ve canlı ekmek olan Rab İsa, teşekkürler!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 17. Pazar Günü – B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma 2Kr. 4,42-44 Mezmur 144 2.Okuma Ef. 4,1-6 İncil Yh 6,1-15

Elişa peygamberin hizmetkarı ona itaat edemiyordu. Öğretmeninin emri çok farklıydı. Kendi bakış açısına göre, başkalarının önünde çok kötü bir izlenim bırakacaktı. Yüz kişinin önüne sadece yirmi tane arpa ekmeği koymak gerçekten yetersizdi: Hiçbir şey vermemek daha iyiydi, başlarının çaresine baksınlar! 

Ama Elişa emrini tekrar ediyordu. Hizmetkarı ona itaat etmeliydi. Böylece Allah’ın şanı belirebiliyordu. Allah’ın Kendisi, hizmetkarının sevgi sözlerine itaat ediyor. 

Baba’nın sevgisinin işareti, İsa’nın sözleriyle tekrarlanıyor. Öğrencileri, peygamberin bulunduğu durumdan daha zor bir durumda bulununca, sadece para hesabı yapabilmekteler. İlk önce Filipus, sonra da Petrus, Elişa’nın durumunu hatırlamıyor ve biri gereken paranın hesabını, diğeri ise torbasının fakirliğinin hesabını yapıyorlar. Her ikiside o insanlara yardım etmek için ümitsizliğe kapılmaktadırlar. İsa ise, Baba tarafından sevildiğini bilmekte, Baba’nın parayla değil, sevgisiyle hesapladığını bilmektedir. Baba sadece öğrencilerini değil, günlerce O’nu dinlemek için O’nu izleyen beş bin kişiyi de sevmektedir. O, Baba’nın gerekeni yapacağından emindir!

Dağın Allah’ın insanlara kendini ve güzelliğini gösterdiği yer olduğunu bilerek İsa dağa çıkıyor. Orada İsa’nın imanı sayesinde, şükredeceği sözleri sayesinde, basit ama aynı zamanda Baba’ya olan emin güvenini gösteren davranışları sayesinde Allah kendisini gösterecektir. Allah’ın yakınlığının ve iyiliğinin belirmesini gerçekleştirmek için İsa, insanlardan işbirliği istemektedir. Hem öğrencilerden, hem de az şeyleri olan ve tamamen O’na teslim eden çocuktan yardım alacaktır.

Beş ekmek ve iki balık Allah’ın mucizelerinin sembolü oluyor! Bir kişi Allah’a her şeyini vermeyi biliyorsa, elindeki her şeyi ve kendisini de O’na sunuyorsa, O mucizeler yapar. Böylece bizler için olan arzusunu gösterir. O, her şeyimizi bölüşmemizi, kardeş gibi yaşamamızı, sevgi olan tek Allah’ın gerçek evlatları olmamızı ister. 

Havarinin Hristiyanlara verdiği tavsiyeler de bu yöndedir: Kardeş olursunuz, bu yüzden… birbirinizi kardeş gibi severek yaşayın! 

Kardeşsizin, ama mükemmel değilsiniz: Hala günahkarsınız, o halde birbirinize sabredin, kusurlarınızın ve günahlarınızın kardeşliğinizi daha çok etkilemesine izin vermeyin! Kardeşsiniz, o halde birlik, barış içerisinde olun, tatlılık, alçakgönüllülük ve cömertlik içerisinde yaşayın! 

Allah, Babanız olduğu için kardeşsiniz, o halde günahlarınızın veya kardeşlerinizin günahlarının bu kimliğinizi silmesine izin vermeyin. Birbirinizi affedin, merhametli olun, menfaatlerinizi korumak için değil, Babanıza şan vermek için yaşayın! 

Aziz Pavlus, İsa sayesinde tek bir beden olduğumuzu ısrarla söylüyor, bu yüzden birliği bozmak için de hiçbir geçerli hakkımızın ve sebebimizin olmadığını söylüyor. Bizler kardeşlerimizin günahlarının veya kendi menfaatimizin kavga etmek için sebepler olduğunu düşünürüz, ama bu şekilde elimizdeki en değerli şey olan birliğimizi bozarız. Özellikle de Allah’ın hükümdarlığının gerçekleşmesini engelleriz. 

İnsanların maddi menfaate olan ilgileri İsa’nın dağıttığı ve duasının ürünü olan ekmekle doymuş kalabalıktan uzaklaşmasına sebep oldu. Kalabalık O’nun kral olmasını istiyordu, bedava ekmek dağıtan bir kral, onların isteklerine itaat eden bir kral olarak! Ekmeği sevinç içerisinde yemek için herkesin kardeş olması ve kendi menfaatini unutması gerektiğini anlamamışlardı. 

İnsanlar, O’nun Allah tarafından, bizi ayıran günahı yok etmek için yollandığını anlamamıştı. İsa bu sefer dağa tek başına çıktı, insanların kendi sorumluluklarını alarak yaşadıkları olayı derin düşünmelerine yardımcı olmak için. Dağda, tek başına, O’nda yeniden Baba’sı ile samimiyet ile yaşamak için, O’nu dinlemek için, isteğine itaatte Kendisini kuvvetlendirmek için, Baba’nın planlarına Kendini sunmak için değerli fırsat olacaktır. Bu şekilde O’nun bir daha, ayartıcının bencil ve yalancı aldatmalarından kurtarmak için geldiği o dünyanın yöntemlerini kullanma denenmesini yenmektedir.

Bizler İsa’yı izlemekteyiz: Seninle birlikte sessizliğe çekiliyoruz, İsa! Ve bize senden, seninle beraber senin ve bizim Baba’nın sevgisinin tamlığını tatmamıza kadar ışık ve kuvvet verilecektir.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 16. Pazar Günü – B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Yer. 23,1-6 Mezmur 22 2.Okuma Ef. 2,13-18 İncil Mk. 6,30-34

Yeremya’nın sözleri Allah’ın niyetini göstermektedir: O, sevgisinin işaretlerini vermek için insanlardan faydalanmak istemektedir. İnsanları yöneten kişiler başkalarının emrine tahsis edilmişlerdir, tüm halkı Allah’ın onları sevdiği gibi sevmelidirler. Fakat insanlar bencillik tarafından denenmektedirler ve bazen denemelerde yenilmektedirler. Onlar günahkar olmaktadırlar ve günahı Allah’tan aldıkları görevin içine kadar taşırlar, böylece Allah her şeyden önce onları azarlamak için işe karışmak durumundadır.

Allah’ın azarı ciddidir: Eğer halk bir koyun sürüsüne benzetilmeseydi yöneten kişilerde çobanların yerinde olmazlardı. Sadece kendi menfaatlerini ve huzurlarını düşünen çobanlar sadece egoist değiller, aynı zamanda halkın Allah’ın verdiği faydalardan yararlanmalarını önlemektedirler. 

Paskalya Arifesinde insanlığın günahı hakkında şöyle söylüyoruz: “Felix Culpa” yani “Mutlu Günah”! Günaha neredeyse iyi tarafından bakıyoruz. Çünkü ondan dolayı İsa hayatını sundu. Böylece Allah’ın Oğlu’nun sevgisini ve O’nun aracılığıyla Allah’ın sevgisini görebiliriz ve onu tecrübe edebiliriz. Bugün Yeremya’nın sözleri bize aynı gizemi hatırlatmaktadır: Madem ki halkın çobanları sadakatsiz olmuşlardı, Allah koyunları gütmek, toplamak ve onları beslemek için kendisi işe karıştı. Bu çok güzel bir haberdir! 

Bunu nasıl yapacak? Bunu alçakgönüllü ve sevmeye yetenekli insanlar aracılığıyla yapacaktır. Onları ‘çobanlar’ olarak çağıracaktır. O zaman çobanlardan, ama özellikle “İyi Filiz” den faydalanacaktır: “O, gerçek bir kral olacak, akıllı davranacak ve ülkede hukuk ve adaleti sağlayacaktır” ve O’na “Rab bizim adaletimiz” adı verilecektir. Bu, İsa’yı önceden bildiren bir peygamberliktir. İncil Yazarı da bu nitelikleri İsa’ya vermekte, O’nu kendileri ile ilgilenilmeyen koyunlara karşı şefkatli ve sevgi dolu bir çoban olarak göstermektedir. 

İşte, bugün İsa’nın öğrencilerini dinlemek için topladığını görüyoruz: Onları dinlenmeye çağırmakta, kendini büyük bir şefkatle onlara sunmaktadır. Kalabalık O’nu aramasına rağmen, O öğrencileriyle zaman kaybetmekten çekinmiyor. Kalabalık O’nu bulduğunda onların merhametli, başkaları uğruna kendilerini unutmayı bilen çobanlar olmaları gerektiğini gösteriyor. 

İsa’yı arayan kalabalık, gerçekten de “çobansız kuzular gibiler”. İsa öğretisi ile onlara ihtiyaçları olan gerçek besini vermekte. O, Yeremya peygamberin bahsettiği kişidir; O, Allah’ın sadık ve güçlü sevgisinin varlığıdır; O, gerçek kral olan çobandır, O’nun aracılığıyla “Yahuda kurtulacaktır” ve “İsrail huzurlu yaşayabilecektir”. İnsanlar kendi kendilerine bunun farkına vardılar ve bu sebepten İsa’dan başkasını aramamaktalar. Başkasını arayan hayal kırıklığına uğrayacaktır. Çünkü insanlar, her ne kadar iyi niyetli olsalar da, sadece kendilerini beğenmişliğin ve günahlarının meyvesini verebilirler.

Aziz Pavlus’un bugün bize söylediklerinin ışığında, biz daima ve sadece İsa’ya bakacağız. O, Allah’ın meshettiği kişidir. Kendini tüm insanlar için, halkı ve tüm halklar için sundu. O’nun fedakarlığı hepimizi Allah’a yaklaştırmaktadır. Fedakarlığını tam ve kesin kılmak için kendi ölümünü sunmuştur.

Doğru olmak ve sonsuz yaşama hazır olmak için önemli olduğunu düşündüğümüz her şey artık bir hiçtir. Artık İbraniler için Yasalar bile gerekli değildir. Yasayı gerçekleştirmek için uğraşıyor musun? Yoruluyorsun ve çabalıyorsun, ama aynı zamanda kendini beğenme ve gururlanma riski altındasın. Bu sebepten yasalara uymak tehlikeli bir sevme şeklidir. Sadece İsa Yasa’yı, Baba’nın sevgisine tam bir cevap olarak yaşadı. Bu sebepten biz İsa ile gururlanıyoruz ve egoizm gölgesi olmayan, mükemmel sevgisini içimizde devam ettirmesi için O’nu içimize kabul ediyoruz. 

Böylece O, barışı getiriyor ve bizleri herkesle barış ve birlik içerisinde tutuyor, tek Baba’nın evlatları gibi!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it