Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu -|- Թուրքիոյ Կաթողիկէ Եպիսկոպոսներու Համաժողով -|- Conférence Episcopale de Turquie -|- Conference of Catholic Bishops in Turkey -|- Conferenza Episcopale Turchia -|- مؤتمر الأساقفة الكاثوليك في تركيا
“Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz dıştan güzel görünen, ama içi ölü kemikleri ve her türlü pislikle dolu badanalı mezarlara benzersiniz. Dıştan insanlara doğru görünürsünüz, ama içte ikiyüzlülük ve kötülükle dolusunuz. “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Peygamberlerin mezarlarını yapar, doğru kişilerin anıtlarını donatırsınız.
‘Atalarımızın yaşadığı günlerde yaşasaydık, onlarla birlikte peygamberlerin kanına girmezdik’ diyorsunuz. Böylece, peygamberleri öldürenlerin torunları olduğunuza kendiniz tanıklık ediyorsunuz. Haydi, atalarınızın başlattığı işi bitirin!
“Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz nanenin, dereotunun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de, Kutsal Yasa’nın daha önemli konularını -adaleti, merhameti, sadakati- ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden asıl bunları yerine getirmeniz gerekirdi.
Ey kör kılavuzlar! Küçük sineği süzer ayırır, ama deveyi yutarsınız! “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Bardağın ve çanağın dışını temizlersiniz, oysa bunların içi açgözlülük ve taşkınlıkla doludur. Ey kör Ferisi! Sen önce bardağın ve çanağın içini temizle ki, dıştan da temiz olsunlar.
“Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Göklerin Egemenliği’nin kapısını insanların yüzüne kapıyorsunuz; ne kendiniz içeri giriyor, ne de girmek isteyenleri bırakıyorsunuz! “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Tek bir kişiyi dininize döndürmek için denizleri, kıtaları dolaşırsınız. Dininize döneni de kendinizden iki kat cehennemlik yaparsınız. “Vay halinize kör kılavuzlar! Diyorsunuz ki, ‘Tapınak üzerine ant içenin andı sayılmaz, ama tapınaktaki altın üzerine ant içen, andını yerine getirmek zorundadır.’
Budalalar, körler! Hangisi daha önemli, altın mı, altını kutsal kılan tapınak mı? Yine diyorsunuz ki, ‘Sunak üzerine ant içenin andı sayılmaz, ama sunaktaki adağın üzerine ant içen, andını yerine getirmek zorundadır.’ Ey körler! Hangisi daha önemli, adak mı, adağı kutsal kılan sunak mı?
Tapınak üzerine ant içen de hem tapınak, hem de tapınakta yaşayan Allah üzerine ant içmiş olur. Gök üzerine ant içen, Allah’ın tahtı ve tahtta oturanın üzerine ant içmiş olur.
İsa köy kent dolaşarak öğretiyor, Yeruşalim’e doğru ilerliyordu. Biri O’na, “Ya Rab” dedi, “Kurtulanların sayısı az mı olacak?” İsa oradakilere şöyle dedi: “Dar kapıdan girmeye gayret edin. Size şunu söyleyeyim, çok kişi içeri girmek isteyecek, ama giremeyecek. Ev sahibi kalkıp kapıyı kapattıktan sonra dışarıda durup, ‘Ya Rab, kapıyı aç bize!’ diyerek kapıyı vurmaya başlayacaksınız. “O da size, ‘Kim olduğunuzu, nereden geldiğinizi bilmiyorum’ diye karşılık verecek. “O zaman, ‘Biz senin önünde yiyip içtik, sen de bizim sokaklarımızda öğrettin’ demeye başlayacaksınız. “O da size şöyle diyecek: ‘Kim olduğunuzu, nereden geldiğinizi bilmiyorum. Çekilin önümden, ey kötülük yapanlar!’ “İbrahim’i, İshak’ı, Yakup’u ve bütün peygamberleri Allah’ın Egemenliği’nde, kendinizi ise dışarı atılmış gördüğünüz zaman, aranızda ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır. İnsanlar doğudan batıdan, kuzeyden güneyden gelecek ve Allah’ın Egemeniği’nde sofraya oturacaklar. Ve işte, sonuncu olan bazıları birinci, birinci olan bazıları da sonuncu olacak.”
Bundan sonra İsa halka ve öğrencilerine şöyle seslendi:
“Din bilginleri ve Ferisiler Musa’nın kürsüsünde otururlar. Bu nedenle size söylediklerinin tümünü yapın ve yerine getirin, ama
onların yaptıklarını yapmayın. Çünkü söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar. Ağır ve taşınması güç yükleri bağlayıp başkalarının sırtına yüklerler, kendileriyse bu yükleri taşımak için parmaklarını bile oynatmak istemezler.
“Yaptıklarının tümünü gösteriş için yaparlar. Örneğin, hamaillerini büyük, giysilerinin püsküllerini uzun yaparlar. Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurulmaya bayılırlar. Meydanlarda selamlanmaktan ve insanların kendilerini ‘Rabbî’ diye çağırmalarından zevk duyarlar.
“Kimse sizi ‘Rabbî’ diye çağırmasın. Çünkü sizin tek öğretmeniniz var ve hepiniz kardeşsiniz.
Yeryüzünde kimseye ‘Baba’ demeyin. Çünkü tek Babanız var, O da göksel Baba’dır. Kimse sizi ‘Önder’ diye çağırmasın. Çünkü tek önderiniz var, O da Mesih’tir. Aranızda en üstün olan, ötekilerin hizmetkârı olsun. Kendini yücelten alçaltılacak, kendini alçaltan yüceltilecektir.”
Ölümden sonra diriliş olmadığını söyleyen Sadukiler, aynı gün İsa’ya gelip şunu sordular: “Öğretmenimiz, Musa şöyle buyurmuştur: ‘Eğer bir adam çocuk sahibi olmadan ölürse, kardeşi onun karısını alsın, soyunu sürdürsün.’ Aramızda yedi kardeş vardı. İlki evlendi ve öldü. Çocuğu olmadığından karısını kardeşine bıraktı. İkincisi, üçüncüsü, yedincisine kadar hepsine aynı şey oldu. Hepsinden sonra kadın da öldü. Buna göre diriliş günü kadın bu yedi kardeşten hangisinin karısı olacak? Çünkü hepsi de onunla evlendi.” İsa onlara, “Siz Kutsal Yazılar’ı ve Allah’ın gücünü bilmediğiniz için yanılıyorsunuz” diye karşılık verdi. “Dirilişten sonra insanlar ne evlenir, ne de evlendirilir, gökteki melekler gibidirler. Ölülerin dirilmesi konusuna gelince, Allah’ın size bildirdiği şu sözü okumadınız mı? ‘Ben İbrahim’in Allah’ı, İshak’ın Allah’ı ve Yakup’un Allah’ıyım’ diyor. Allah ölülerin değil, dirilerin Allah’ıdır.”
Bunları işiten halk, O’nun öğretişine şaşıp kaldı. Ferisiler, İsa’nın Sadukiler’i susturduğunu duyunca bir araya toplandılar.
Onlardan biri, bir Kutsal Yasa uzmanı, İsa’yı denemek amacıyla O’na şunu sordu: “Öğretmenim, Kutsal Yasa’da en önemli buyruk hangisidir?”
İsa ona şu karşılığı verdi: “‘Allah’ın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin.’ İşte ilk ve en önemli buyruk budur. İlkine benzeyen ikinci buyruk da şudur: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’
Kutsal Yasa’nın tümü ve peygamberlerin sözleri bu iki buyruğa dayanır.”
İsa söz alıp onlara yine benzetmelerle şöyle seslendi: “Göklerin Egemenliği, oğlu için düğün şöleni hazırlayan bir krala benzer. Kral şölene davet ettiklerini çağırmak üzere kölelerini gönderdi, ama davetliler gelmek istemedi.
“Kral yine başka kölelerini gönderirken onlara dedi ki, ‘Davetlilere şunu söyleyin: Bakın, ben ziyafetimi hazırladım. Sığırlarım, besili hayvanlarım kesildi. Her şey hazır, buyrun şölene!’
“Ama davetliler aldırmadılar. Biri tarlasına, biri ticaretine gitti. Öbürleri de kralın kölelerini yakalayıp hırpaladılar ve öldürdüler. Kral öfkelendi. Ordularını gönderip o katilleri yok etti, kentlerini ateşe verdi.
“Sonra kölelerine şöyle dedi: ‘Düğün şöleni hazır, ama çağırdıklarım buna layık değilmiş.
Gidin yol kavşaklarına, kimi bulursanız düğüne çağırın.’
Böylece köleler yollara döküldü, iyi kötü kimi buldularsa, hepsini topladılar. Düğün yeri konuklarla doldu. “Kral konukları görmeye geldiğinde, orada düğün giysisi giymemiş bir adam gördü. Ona, ‘Arkadaş, düğün giysisi giymeden buraya nasıl girdin?’ diye sorunca, adamın dili tutuldu.
“O zaman kral, uşaklarına, ‘Şunun ellerini ayaklarını bağlayın, dışarıya, karanlığa atın!’ dedi. ‘Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.’ “Çünkü çağrılanlar çok, ama seçilenler azdır.”
Her sene olduğu gibi, 15 Ağustos tarihine denk gelen günde, Bakire Azize Meryem Ana’nın Göğe Alınışı Bayramı İzmir Selçuk Bülbül Dağı’nda bulunan Meryem Ana Evi’nde kutlandı. Bu sene ilk kez Arife akşamı da Kutsal Ayin yapıldı.
Meryem Ana Evi’nden üç aydır her akşam saat 18.15’te yapılan Tespih Duası, 14 Ağustos Pazar günü İzmir Katolik Kilisesi Facebook hesabından yine canlı yayınlandı.
14 Ağustos Arife akşamı Efkaristiya Ayini İzmir Latin Katolik Başepiskoposu Monsenyör Martin Kmetec’in başkanlığında Fransızca yönetildi ve İstanbul’dan gelen Santa Maria Draperis Kilisesi’nin Başrahibi Peder Eleuthère Makuta ve Korosu ile beraber kutlandı.
15 Ağustos Pazartesi sabahı, görkemli Kutsal Efkaristiya Ayini başlamadan önce, şapelden çıkarak Meryem Ana Evi’nin yakınındaki sarnıcın karşısında yer alan alana doğru giden tören alayı ile birlikte, turfandalar – üzüm, ekmek, incir vs – Monsenyör Martin tarafından takdis edildi.
Önce Ermenice olarak Ermeni Katolik Kilisesi’ni temsilen Arkdiyakon Agop Minasyan; ardından Türkçe olarak Meryem Ana Evi’nin Rahibi Peder Robert Bondea İncil’in Aziz Luka tarafından yazılan sözlerini okudular.
Monsenyör Kmetec İngilizce ve Türkçe olarak verdiği vaazında:“Meryem’in öyküsü Göğe Alınışı’yla sona ermez. Cennet’e girdikten sonra Meryem, Kilise’nin yaşamı için Oğlu’nun aktif olarak hizmetinde kalmıştır. Birçok Hristiyan, Meryem’in ilgisini gözle görülür görümler ve mucizevi iyileştirmelerle gösterdiğine inanmaktadır.
Meryem Ana yaşayışıyla Allah’a tamamen katılması, onun yüceltilmesine Allah’ın işi olarak bakmamıza yardımcı olur. Tanrı onu kendi planı ve yaşamındaki kendi kurtuluş işi için hazırlamıştır…” dedi.
Ayrıca diğer yandan: “Tanrı’ya güvenelim. O’nun yaşamlarımızdaki işine güvenelim. O’nun elinin her birimize yol gösterdiğine inanalım. Kendimizi kararsız ve eksik hissetmenin kaygısını kabul etmeliyiz. Bizim hayatımızın ne olacağını sadece Tanrı bilir. Bizden yapabileceği yeni yaratılışı sadece O bilir. O’na güveniyoruz çünkü O’nun mutlak sevgi olduğunu biliyor ve buna inanıyoruz. Sevgisi asla başarısızlığa uğramaz. Tıpkı Bakire Meryem’in yaşamında olduğu gibi” diyerek ekledi.
İzmir’den ve Antalya’dan farklı kiliselerden gelen gruplar, rahipler, İstanbul Surp Hovhan Vosgeperan Ermeni Katolik Kilisesi’nden kidemli Üstrahip Peder Vartan Kazancıyan, Almanya’dan iki Süryani papaz ile birlikte çok büyük bir kalabalık o günkü bu önemli bayrama katıldılar. Ayrıca birkaç diplomat – Paraguay Büyükelçisi, Romanya Başkonsolosu, Polonya Fahri Konsolosu – ve Meryem Ana Evi Derneği’nin Başkanı da kutlamada yer aldı.
İstanbul Surp Hovhan Vosgeperan Ermeni Katolik Kilisesi’nin Korosu ve Katedral’in görevlisi Mesut Kalaycı ilahileri söyleyerek ve Serkan Şahin org çalarak Ayin’e renk kattılar. Ayin bittikten sonra cemaat Meryem Ana Evi Derneği’nin bahçesinde, dernek tarafından verilen ikram için davet edildi.
Ayrıca 14 Ağustos Pazar Akşamı, Meryem Ana’nın Göğe Alınışı kutlamaları çerçevesinde İzmir Aziz Yuhanna Katedrali’nde Peder Vartan’ın yönetiminde Ermeni Katolik ritinde kutsal Ayin yapılmış ve bu Ayin en güzel ilahiler eşliğinde Surp Hovhan Vosgeperan Korosu tarafından seslendirilmiştir.
“Göklerin Egemenliği, sabah erkenden bağında çalışacak işçi aramaya çıkan toprak sahibine benzer. Adam, işçilerle günlüğü bir dinara anlaşıp onları bağına gönderdi.
“Saat dokuza doğru tekrar dışarı çıktı, çarşı meydanında boş duran başka adamlar gördü.
Onlara, ‘Siz de bağa gidip çalışın. Hakkınız neyse, veririm’ dedi,
onlar da bağa gittiler. “Öğleyin ve saat üçe doğru yine çıkıp aynı şeyi yaptı.
Saat beşe doğru çıkınca, orada duran başka işçiler gördü. Onlara, ‘Neden bütün gün burada boş duruyorsunuz?’ diye sordu.
“‘Kimse bize iş vermedi ki’ dediler.
“Onlara, ‘Siz de bağa gidin, çalışın’ dedi.
“Akşam olunca, bağın sahibi kâhyasına, ‘İşçileri çağır’ dedi. ‘Sonuncudan başlayarak ilkine kadar, hepsine ücretlerini ver.’
“Saat beşe doğru işe başlayanlar gelip kâhyadan birer dinar aldılar. İlk başlayanlar gelince daha çok alacaklarını sandılar, ama onlara da birer dinar verildi.
Paralarını alınca bağ sahibine söylenmeye başladılar: ‘En son çalışanlar yalnız bir saat çalıştı’ dediler. ‘Ama onları günün yükünü ve sıcağını çeken bizlerle bir tuttun!’
“Bağ sahibi onlardan birine şöyle karşılık verdi: ‘Arkadaş, sana haksızlık etmiyorum ki! Seninle bir dinara anlaşmadık mı? Hakkını al, git! Sana verdiğimi sonuncuya da vermek istiyorum. Kendi paramla istediğimi yapmaya hakkım yok mu? Yoksa cömertliğimi kıskanıyor musun?’ İşte böylece sonuncular birinci, birinciler de sonuncu olacak.”
İsa öğrencilerine, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Zengin kişi Göklerin Egemenliği’ne zor girecek.Yine şunu söyleyeyim ki, devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Allah Egemenliği’ne girmesinden daha kolaydır.”
Bunu işiten öğrenciler büsbütün şaşırdılar, “Öyleyse kim kurtulabilir?” diye sordular.
İsa onlara bakarak, “İnsanlar için bu imkânsız, ama Allah için her şey mümkündür” dedi.
Bunun üzerine Petrus O’na, “Bak” dedi, “Biz her şeyi bırakıp senin ardından geldik, kazancımız ne olacak?”
İsa onlara, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Her şey yenilendiğinde, İnsanoğlu* görkemli tahtına oturduğunda, siz, evet ardımdan gelen sizler, on iki tahta oturup İsrail’in on iki oymağını yargılayacaksınız. Benim adım uğruna evlerini, kardeşlerini, anne ya da babasını,
çocuklarını ya da topraklarını bırakan herkes, bunların yüz katını elde edecek
ve sonsuz yaşamı miras alacak. Ne var ki, birincilerin birçoğu sonuncu, sonuncuların birçoğu da birinci olacak.”