Olağan Devre 7. Pazar Günü C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk Okuma 1Sam 26,2.7-9.12-13.22-23 Mezmur 102 

İkinci Okuma 1Kor. 15,45-49 İncil Lk. 6,27-38

Kral Saul’un Davud’a karşı olan düşmanlığı, açıklanamaz bir kıskançlıktan kaynaklanıyordu ve gerçekten kötü bir duruma gelmişti. Bu durumda Saul’un danışmanları bile onun düşmanlığını kabul etmeleri gerekiyordu, yoksa krallarının öfkesine maruz kalabilirlerdi.

Davud, kralı için dev Golyat ile savaşarak yaşamını tehlikeye atmıştı, arp ile müzik yaparak Saul’u kötü bir ruhtan kurtarmıştı. Buna rağmen hep tehlikede olduğunun bilincindeydi. 

Bugünkü Samuel’in kitabından okuduğumuz olay bizi hayrete düşürmekte. Davud, Saul’e karşı kin beslemiyor ve onun gösterdiği tehlikeli minnettarsızlık için gücenmiyor. Kendini koruma ve öç alma imkanı olmasına rağmen yapmıyor. İmanı kendi doğal duygularından güçlüdür. İman onu yöneltiyor: Sabit, emin bir iman. Davut, imanından, yani güvenini kurduğu o Allah’tan, emin olmayı almaktadır.

O, düşmanı olan krala saygı duyuyor ve onu koruyor, çünkü kötülüğe kapılmasına rağmen o, Allah’ın kutsadığı biridir. Bu sebepten Davut onu yaralamak veya incitmek istemiyor, hatta kralın düşmanlığının yersiz olduğunu anlamasına yardımcı olmak için elinden geleni yapıyor. 

Bu sayfayı okumak çoğumuza faydalı: Onu sık sık gözümüzün önünde tutmak bize iyi gelecekti; İsa’nın eğitimini kabul etmemize hazırlamaktadır.

İyilik yapın, kutsayın, dua edin!”. Bunlar kutsal sözler, tüm iyi insanlardan beklediğimiz tavsiyeler. Ama kime iyilik yapalım? Kimi kutsayalım? Kimin için dua edelim? İsa yeni bir yaşam şekli başlatmakta, bu bizi hayrete düşürmekte: O’ndan düşünemediğimiz sözler dinliyoruz. 

Bizden nefret edenlere mi iyilik yapmak? Bizi kötüleyenleri mi kutsamak? Bize kötü davrananlar için mi dua etmek? Kötülüğe iyilikle mi cevap vermek? Bu, konuşmanın özü; bize gelen ve bize acı çektiren kötülüğe karşı sevgi, iyilik ve kutsama ile cevap vermek! Kısaca şöyle deyebiliriz: İnsanların yaptıklarına değil, daima Allah’ın yapmakta olduğuna tepki göstermek; O, daima bizi sevmektedir. Bu sevgiye daima cevap vermeyi becerebilecek miyiz? 

Eğer bize yapılan kötülüğe bakıyorsak, bu mümkün olmaz, hiçbir zaman olmaz. Doğal reaksiyonlarımız başka yöne gider. Rabbimizin işaret ettiklerini takip edebilmemiz için Baba Allah’ın arzularını gözümüzün önünde tutmalıyız. Baba Kendisine acı veren çocuklarını da sever- bunu Kaybolan Oğul Simgesinden bilmekteyiz-. Bize acı çektirenler sadece bize acı çektirmekle kalmıyor, ilk önce Baba’nın yüreğine acı verirler. O, bütün çocuklarının yüreğinden kötülüğü söküp atmak isterdi. 

Kim kötülük yapıyorsa Düşmanın, Kötünün emri altındadır. Söven ve lanetleyen, düşman olan Şeytanı takip etmektedir ve onun tarafından yakalandığı için acı içindedir. O kişinin kurtarılmaya ihtiyacı vardır, kardeşlerinden daha da zarar görmemeli. Ayrıca, kötülük yapan kardeşime kötülükle cevap verme içgüdüsüne değil, Baba’nın onu kurtarmak arzusuna katılırsam, Baba’nın acısını dindiririm.

Aziz Pavlus, bizim sadece Adem’in evlatları olmadığımızı söylediğinde bize yardımcı olmaktadır. Bizler sadece yeryüzü varlıkları değiliz, ama “yaşam veren” yeni Adem’in yaşamına katılmaktayız. Eğer Allah gerçekten içimizde ise bizler de kardeşlerimize yaşam veririz: Günahkar olduklarından dolayı bunların daima yukardan, Baba’dan gelen, bize de bağışlanmış olan saf sevgiye ihtiyaçları vardır. 

O merhametli sevgi ki bizi, tam da O’nun gibi daima ve her zaman sevmemizi sağlayan Allah’ın çocukları olarak, O’na benzer kılar. “Babanız merhametli olduğu gibi, siz de merhametli olun!”: Bizler Allah’ın bu arzusunu daima gerçekleştirmeye çalışacağız.

P.Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre – 6. Pazar Günü – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk Okuma Yer. 17,5-8 Mezmur 1 

İkinci Okuma 1Kor. 15,12.16-20 İncil Lk. 6,17.20-26

İlk okumanın başlangıcı korkutabilir: “İnsana güvenen, ölümlü yaratıklara sığınan ve yüreği Allah’tan uzaklaşan insan lanetlenir”. Lanetlenir, sözcüğünün kullanılabileceğini hiç beklemezdik. Elbette Rabbimiz, bu sözüyle kimseyi lanetlemek istemez ama içimizde özel bir dikkat uyandırmak istemektedir. Kim Allah’a değil, tersine insana güveniyorsa, kendini hayal yoluna ve acı hayal kırıklıkları yoluna yöneltmektedir. Hiçbir insan, yaşadığı müddetçe tamamıyla güvenilir olamaz: Bedensel bir hastalığa kapılabileceği gibi, ayartmalarda da düşebilir. Maalesef bu; tarihte, hatta Kilise tarihinde de birçok defa gerçekleşti. Bunun için bizler ancak ve ancak Rabbimize güvenmeliyiz. Kendimize bile tamamen güvenemeyiz. 

Elbette seçimlerimiz için bazı kişilere danışabiliriz, onların hikmetine güvenebiliriz, ama bunu sadece onların da Allah’ın Sözüne sıkıca bağlı olduklarından dolayı yapmalıyız.

Peygamber şöyle devam eder: “Ne mutlu Rabbe güvenen insana, Rab onun güvencesidir”. Böyle bir insana rastladığımızda sevinebiliriz: O bizim için de Rabbin bir armağanı olacaktır, onu dinleyip yaşamımız için fikir danışabiliriz; fakat bunu, daima Allah’a güvenerek yapacağız. Biz birinin sözüne ve tavsiyesine hep ihtiyaç duyacak şekilde yaratıldık. Birçok kişinin, kimseyi bulamadıklarından çok paralar vererek onları dinlemeleri için psikoloji okumuş kişilere başvurduklarını görürüz. Bunun faydasını görebiliyorlar mı? Bazen evet, yüreklerini açtıkları kişi Rabbe güvenen birisi ise!

Károly Ferenczy (1862–1917)

İsa’nın ağzından çıkan ve bugün duyduğumuz sözler peygamberin öğretisini başka görüntülerle tekrar ediyorlar. Ne mutlu beklentilerini ve ümitlerini zenginliklere değil de, Allah’a bağlayanlara! Aynı zamanda bu dünyanın şeylerinden mahrum olan ve insanların şefkatinden yoksun olanlara da ne mutlu! Kendi mutluluklarını Allah’ın iyiliğine bağlamaktadırlar! Ne mutlu Baba’ya itaat eden ve Oğul’u seven insana: Zulmedilse de alay edilse de mutluluğunu Allah’ın iyiliğine bağlamaktadır! Onun mutluluğu; bir takım şeylerden ve insani şefkatten yoksun olması değil, bu eksik sayesinde olgunlaşan onun Allah’a güvenidir. 

Kim Allah’a devamlılıkla bağlı ise yüreği barış içerisindedir, etrafındakiler için de barış kaynağı olur. Dünya için bir kutsama olur. Dünya, kendilerini Allah’a sunanlar, Allah’ı dinleyenler ve acılarıyla O’na tanıklık edenler sayesinde yaşar. 

Etrafımızı saran ve bizi elde etmek isteyen tüm kötülüğe rağmen, Rabbe güvenmemiz için gücü nerede buluruz? Hristiyan’ın imanında sağlam kalabilmesi için sebepleri nereden kaynaklanır? Bunun cevabını bize Havari Pavlus verir: “Oysa Mesih ölmüş olanların ilk örneği olarak dirilmiştir”. Bu; bizi emin, güçlü, sabit kılan gerçektir. Bu, bizi dünyaya geri getirmek isteyen tüm ayartmalara karşı zaferdir. 

Mesih İsa, ölüme kadar Rabbe güvendi ve tüm ümidini Baba’ya bağladı, O gerçek yoksul, O etrafındakilerin günahlarından dolayı acı çeken zavallı ağlayandır, O, herkes için yaşamını feda etmesine rağmen, herkes tarafından hor görülendir. Evet, O öldü, fakat Baba O’nu ölülerden diriltti: Böylece O bizlere yolunun Allah’ın yolu, yaşam yolu olduğunun ve dirilişin bizi de beklediğinin garantisini verir. Bu eminlik, imanımıza ve Rabbe güvenimize değer ve emniyet verir.

Etrafımızda diriliş gerçeğini yaşayan kişileri arayacağız, onlarla aynı imanı ve ümidi paylaşacağız. Böylece dünyaya hükmeden inançsızlık ve maddiyatçılık bizi etkilemeyecek, yalnızlık ve acıda yardım alabileceğiz.

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 5. Pazar Günü C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk Okuma Yeş. 6,1-2.3-8 Mezmur 137 II Okuma 1Kor. 15,1-11 İncil Lk. 5,1-11

Rabbim, sevgin ve sadakatin için sana bütün kalbimle şükrederim”! Okuma metinleri arasındaki Mezmur aynen bunu söylemektedir. Gerçekten bugünkü tüm okumalar Rabbin merhametiyle karşılaşmamıza yardım etmektedirler. 

Yeşaya Allah’ın şanını gördüğü için korku içindedir: Ölmekten korkuyor, çünkü günahkar olduğunu ve günahkar bir milletin evladı olduğunu bilmektedir. O, Allah’ın saflığının ve kutsallığının insanın günahı ile uyuşmayacağını biliyor. Ve kendi günahı onu göreve çağıran Allah’a cömertlikle cevap vermesini engellemektedir. 

Bu alçakgönüllü pişmanlık durumunda Allah ona arınma tecrübesini yaşatmaktadır. Bir melek, imansız sözlerle günahın oluşmasına sebep olan dudaklarını, yakıyor. Bu şekilde peygamber bizlerin tek başımıza arınma imkanımız olmadığını anlamaktadır. Daima Allah’ın müdahalesine ihtiyacımız var. Allah da bunu yapıyor! O, kutsallığını kendine saklamıyor, bizim de buna katılmamızı istiyor. Ateşiyle arınınca, insanların ve halkların çok ihtiyaç duyduğu, Sözünü müjdelemek için kendimizi Allah’ın emrine sunabiliriz.

Raphael, The Miraculous Draught of Fishes

Simon’un tecrübesi de aynıdır. O da kendi günahını düşünmemektedir, ama yanındaki İsa’nın varlığının yeryüzünün ve denizlerin Rabbi olan Allah’ın Kendisinin varlığı olduğunu fark edince kendine geliyor, O’ndan çok uzak olduğunu yani günahını tanıyor. 

Petrus bunu nasıl anladı? Bunu itaatli bir iman eylemi aracılığıyla anladı. “Senin sözüne güveniyorum, ağları atacağım”. Petrus bütün gece uğraşmıştı ve hiçbir balık yakalayamamıştı. Sonra İsa’nın öğretisini herkese ulaştırması için kayığını O’nun hizmetine adamıştı, sonunda da O’na güvenerek O’nun garip bir emrine itaat etti: Elbette Petrus’a ağları tekrar atmak zor geldi hem çünkü balık avlanamayacağını bildiği bir saat idi hem de çünkü Nasıralı İsa belki bir gölü daha önce görmemişti. 

Bunu “O’nun Sözüne’ güvendiği için yaptı. Bu, bir yeniliktir. İsa’nın Sözü, insan sözü değildir. İsa’nın Sözü, güvenli bir temeldir, araştırılması gerekmeyen hakikattir, kesindir. 

İsa’nın Sözüne itaat etmenin meyvesi nedir? Balık dolu bir, hatta iki ağ mıdır? Hayır. Söze itaat etmenin meyvesi, Simon’un kendini İsa’nın ayaklarına atması ve kendisinin günahkar olduğunu tanımasıdır. Mucize budur: İnsan; İsa’yı Allah’ın yolladığını tanıyor, O’nun önünde kendini alçaltıyor, günahkar durumunu itiraf ediyor, ayaklarına kapanıp Sözünü bekliyor. 

İşte, İncil’in bu sayfasında karşılaştığımız mucize budur, bugün de Sözün yüreğimizde ve cemaatimizde gerçekleştirdiği mucize, budur. 

Bu mucizenin aynısı Pavlus’un yüreğinde de gerçekleşti: Pavlus İncil için birçok zorluğa katlanmasına rağmen kendini en son, en büyük günahkar olarak tanıdı. Bu şekilde o, kendimizi günahkar kabul etmenin bir felaket değil, tersine Baba’nın merhametini tecrübe etmek için ve İsa’dan Kendisi ile işbirliği yapmak üzere çağrılmak için bir başlangıç noktası oduğunu gösteriyor. 

Pavlus Kilise’ye zulmetti: Her bir günahım Kilise’ye zulmetmektir! Ağzımdan imansız sözler çıkınca, adımlarım Allah’ın bulunduğu yönün tersine gidince, düşüncelerim boş, yüzeysel olduğunda, zamanımı kimsenin kurtuluşuna yararlı olmadan geçirdiğimde, eylemlerimi Baba’ya sunmadığımda, hatta O’nun tasdik etmediği şeyleri yaptığımda, ben Kilise’ye zulmediyorum. İsa’nın sevgisinin karşısında günahkar olduğumu kabul edeceğim ve Kilise’den, yüreğine ve ağzına İsa’nın koyduğu affı vermesini dileyeceğim! Göklerin egemenliği için çalışmaya uygun olacağım!

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Rab’bin Mabette Sunulması

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.OKUMA Malaki 3,1-4 MEZMUR 23 2.OKUMA İbraniler 2,14-18 İNCİL Luka 2,22-40

”İşte habercimi gönderiyorum. Önümde yolu hazırlayacak. Aradığınız Rab ansızın tapınağına gelecek; görmeyi özlediğiniz antlaşma habercisi gelecek”. Bunlar, İncil’i dinlemeye ve bugün kutladığımız gizemi anlamaya hazırlayan birinci okumanın ilk sözleridir. Nitekim Olağan Devrenin bu dördüncü pazar gününün liturjisinin yerine Rab’bin Mabette Sunulması Bayramı koyulmaktadır. 

İsa’nın doğumundan kırk gün geçti ve İncil şunu bize hatırlatmaktadır: İlk oğlun doğumundan kırk gün sonra, Yasa’ya uygun olarak kana dokunmadan arınılmış halde anne, oğlunu Allah’a sunmak için Mabedin avlusuna girebiliyordu. Sonra da fidye gibi bir kurban sunarak oğlunu geri alıp onu eve getirecekti. Fakirler, fidye olarak iki kumru ya da iki güvercin sunuyorlardı. Bu, Yusuf’un ellerini işgal ediyordu. Bundan İsa’nın fakir bir ailede doğduğunu bilmekteyiz: O, bundan hiçbir zaman utanmadı, aksine ailesinden fakirlerin mutluluğunu öğrendi!

Mabet ziyaretinin sürprizeleri vardı. İlk oğul ile gelen birçok ebeveynin arasında, Meryem ve Yusuf yaşlı bir adam tarafından işaret edilmektedirler. Bu adam, onlarla konuşmak için onları durdurdu. Bu adamın adı Şimon idi. O, rüyasının gerçekleşmesinden önce ölmeyeceğine olan güvenle yaşıyordu: Halkı kurtaracak kişiyi görecekti! Şimdi çocuğu kendisine vermelerini istedi ve onu kucağında tutarak sevincini haykırdı: İşte, Kurtarıcı O’dur! Şimdi, bu dünyadan ayrılabilirim: Allah duasını kabul etti. O çocuk, sadece İsrail halkı için değil, bütün halkar için ışıktır.

Ayin’in başlangıcında bizler yanan küçük bir mum ellerimizde tuttuk. O, Şimon’nun peygamberliğine katılmamız için bize verildi. Bizler de haykırmak ve güzel haberi herkese duyurmak istiyoruz: İsa Kurtarıcı’dır; O, bizim ve herkesin hayatı için gerekli ışıktır; O’nunla yaşamımız, karanlıkta bir geçiş değil, özgür, sevilmiş ve sevmeye kabiliyetli insanlar gibi mutlu olup coşmak olacaktır.

Meryem ve Yusuf hayran olmaya devam etmektedirler, çünkü bügün bizler de Şimonunki ile aynı coşkuyu yaşamaktayız. Ve de yaşlı adamın oğullarının insanlar tarafından kabul edileceğini, fakat herkes tarafından kabul edilmeyeceğini önceden söylediğinde, Meryen’in ve Yusuf’un hayranlıkları ciddiyete dönüşüyor. Şimon’un sözlerinin gerçekliğini yakında, yıdızlar bilimciler O’na tapınmaya geleceklerinde, Hirodes ve yandaşlarının ise O’nu öldürmek için arayacaklarında görecekler. Ve Şimon, peygamberlik yaparak, devam ediyor: Anne de kendi derinliğinde acının ölümcül kılıcından etkilenecektir. Acısı da, insani yüreklerinin farklılığını açığa götürecektir. Meryem bunu haçın dibinde görecektir: Orada katillerden biri oğlunu aşağılacak, öteki ise O’na tapınarak O’nu sevecektir.

Meryem’in annesinin adını taşıyan yaşlı kadın, Şimon’dan daha çok sevinç yayıyor: Çocuktan bahsedip kendisi gibi Allah’tan kurtuluşu bekleyen olanlara O’nu tanıtmaktan kormamaktadır. Bu; ebeveynler yeniden hayrete düşürüyor, çünkü çocuk, çocuktur: Şimdiye kadar dikkate değer hiçbir şey ne yaptı ne de söyledi. Şimdi Meryem ve Yusuf, melekten ve çobanlardan duydukları gizemli sözlerin en derin anlamını hala anlamamalarına rağmen, bütün bunların kendi hayal ürünleri olmadıklarının ispatını bulmaktadırlar.

Şimon’nun sözleri, çocuktan bize gelecek olan kurtuluşun, çocuğun kendisine acı ve ölüme mal olacağını bize sezdirmektedir. İbranilere Mektup bunu bize anlayabilmeyi sağlamaktadır: Çünkü kendisi sınandığında acı çektiğine göre, sınananlara yardım edebilir”. Biz her gün denemelerden acı çekmekteyiz ve her gün o çocuğun hayatından bize yardım verilmektedir. Dolayasıyla bizim için de Rab’bin evinde gerçekleşmiş karşılaşmalar; sevinç, günlük acılardan kurtulma imkanlarıdır.

Ayrıca Maryem ve Yusuf’a sadelikleri için minnettarız: Onların Musa’nın Yasası’nın bütün detaylarına itaatleri sayesinde bugünkü kutladığımız karşılaşma gerçekleşti. İtaat, sevgisinin güzelliğini ve doluluğunu göstemek için Baba’nın daima kullandığı fırsattır. İsa’nın ebeveynleri itaatleri sayesinde Allah’ın Oğlu’nun insanlığa doğru hizmetine katılmaktadırlar. Onlara da bizler borçlu ve minnattarız.

P.Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it