Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu -|- Թուրքիոյ Կաթողիկէ Եպիսկոպոսներու Համաժողով -|- Conférence Episcopale de Turquie -|- Conference of Catholic Bishops in Turkey -|- Conferenza Episcopale Turchia -|- مؤتمر الأساقفة الكاثوليك في تركيا
İsa kendisini yemeğe çağırmış olana da şöyle dedi: “Bir öğlen ya da akşam yemeği verdiğin zaman dostlarını, kardeşlerini, akrabalarını ve zengin komşularını çağırma. Yoksa onlar da seni çağırarak karşılık verirler. Ama ziyafet verdiğin zaman yoksulları, kötürümleri, sakatları, körleri çağır. Böylece mutlu olursun. Çünkü bunlar sana karşılık verecek durumda değildirler. Karşılığı sana, doğru kişiler dirildiği zaman verilecektir.”
İsa Eriha’ya girdi. Kentin içinden geçiyordu. Orada vergi görevlilerinin başı olan, Zakkay adında zengin bir adam vardı. İsa’nın kim olduğunu görmek istiyor, ama boyu kısa olduğu için kalabalıktan ötürü göremiyordu. İsa’yı görebilmek için önden koşup bir yabanıl incir ağacına tırmandı. Çünkü İsa oradan geçecekti. İsa oraya varınca yukarı bakıp, “Zakkay, çabuk aşağı in!” dedi. “Bugün senin evinde kalmam gerekiyor.”
Zakkay hızla aşağı indi ve sevinç içinde İsa’yı evine buyur etti. Bunu görenlerin hepsi söylenmeye başladı: “Gidip günahkâr birine konuk oldu!” dediler. Zakkay ayağa kalkıp Rab’be şöyle dedi: “Ya Rab, işte malımın yarısını yoksullara veriyorum. Bir kimseden haksızlıkla bir şey aldımsa, dört katını geri vereceğim.”
İsa dedi ki, “Bu ev bugün kurtuluşa kavuştu. Çünkü bu adam da İbrahim’in oğludur. Nitekim İnsanoğlu*, kaybolanı arayıp kurtarmak için geldi.”
Bir Şabat Günü İsa Ferisiler’in ileri gelenlerinden birinin evine yemek yemeye gitti. Herkes O’nu dikkatle gözlüyordu. Yemeğe çağrılanların başköşeleri seçtiğini fark eden İsa, onlara şu
benzetmeyi anlattı: “Biri seni düğüne çağırdığı zaman başköşeye kurulma. Belki senden daha saygın birini de çağırmıştır. İkinizi de çağıran gelip, ‘Yerini bu adama ver’ diyebilir. O zaman utançla kalkıp en arkaya geçersin. Bir yere çağrıldığın zaman git, en arkada otur. Öyle ki, seni çağıran gelince, ‘Arkadaşım, daha öne buyurmaz mısın?’ desin. O zaman seninle birlikte
sofrada oturan herkesin önünde onurlandırılmış olursun. Kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan yüceltilecektir.”
Bilgelik Kitabı Allah’ın niyetleri hakkında bize iyi bir öğreti vermektedir: Bizler günahkarız, ama O bizi hor görmez, tersine bizleri günahtan uzaklaştırmak ve günahımızı sökmek için uğraşmaktadır. “Günah işleyenleri yavaş yavaş uyarırsın, kötülükten vazgeçsin ve sana iman etsinler diye, onlara öğüt verirsin ve işledikleri günahları hatırlatırsın”.
Birçok defa O’ndan uzaklaşmış, Sözünü, mevcudiyetini hor görmüş olmamızın farkına varmamıza rağmen, Allah’ın iyiliğini ve O’nun her yaratığa olan sevgisini bildiğimiz için kurtulacağımızı ümit edebiliriz. Günahımızı tanıyarak yeniden iman edebiliriz, yani yeniden kendimizi Baba’nın sevgisine teslim edebiliriz. Böylece suçlardan hür ve kurtulmuş olacağız.
Allah günahın yükünden ve zararından kurtarmak için nasıl bizi karşılar?
Cevabı bize bugünkü İncil’in sayfası veriyor.
Bir kişi işlediği günahlardan huzursuz yaşamaktadır. İsa’yı görme imkanı olduğundan bu karşılaşmayı gerçekleştirmek için tüm fırsatları değerlendirir. Herkesin gözü önünde kendisini komik duruma düşürme pahasına bile bir şey yapar: İsa onun için her şeyden önemlidir. İsa da “saf” anlamına gelen – ilginç değil mi? – Zakay adındaki bu kişinin davranışını beğenir. Günahkar olan o, “saf” adını taşımaktadır: İşte, şimdi adı gerçek olmaktadır! İsa ile karşılaşınca olması gerektiği gibi olur.
İsa’yı kabul edip O’na bağlanan kişi, Baba’nın sevgisinin armağanını kabul etmektedir, bunun için Baba ondan hoşnuttur, bu kişi de yeniden gerçek hayat ve huzur bulmaktadır. İşte, İsa; Allah’ın günahımıza verdiği cevaptır. Sen itaatsizlik durumun için çare aramaktasın, Allah seni İsa ile karşılaştırıyor, çünkü İsa gerçekten İmmanuel’dir, yani “bizimle birlikte olan Allah’tır, O’nun bakışı seni temizliyor, iyileştiriyor, seni yeniliyor!
Aziz Luka bize bir günahkar ile İsa’nın karşılaşmasını anlatıyor çünkü bu karşılaşma Hristiyan cemaatlerinde devamlılıkla tekrarlanacaktır. Dürüst olmadıkları için hor görülen insanlar, İsa ile karşılaşarak hayat değiştirirler, devamlı olarak emirlere uymuş olan Hristiyanlara bile örnek, bazen de azarlama olacak kişilere dönüşürler. Zakay bunun bir örneğidir, sadece kandırdığı kişilere aldığını iade ettiği veya mal varlıklarının yarısını dağıttığı için değil, ama çünkü İsa’yı ciddiye aldı, Ruh’u tarafından etkilenmeyi kabul etti, Allah’ın bilgeliğinin kendi dünyevi işlerine karışmasına izin verdi. Bu karşılaşmanın önemi işte budur: İsa ile yaşamak hayatı değiştirir, yeniler.
Nasıl? Önce bunu bilmiyoruz, hayatımız nasıl değişecek bilmiyoruz: Her birimize yaşamımızı değiştirerek İsa’ya nasıl şan verebileceğimizi tavsiye eden Kutsal Ruh’tur.
Her gün İsa ile karşılaşalım, O’nu yaşamımıza kabul edelim, evimizin kapısını O’na açalım, olduğumuzu ve elimizdekini O’na verelim: O’nun zamanımızı, paramızı, yüreğimizin sevgi duygularımızı, niteliklerimizi ve kapasitelerimizi kullanıp değerlendirmesine izin verelim!
Zakay, İsa’yı kabul ederek ‘saf’ oldu. Günahkar olan ben de, İsa ile karşılaşınca ve O’nu kabullenince olabildiğimin en iyisi oluyorum! O gerçekten Allah’ın dünyada acı çeken günahkarlara sevgisi ve merhametidir!
Bir Şabat Günü İsa Ferisiler’in ileri gelenlerinden birinin evine yemek yemeye gitti. Herkes O’nu dikkatle gözlüyordu. Önünde, vücudu su toplamış bir adam vardı. İsa, Kutsal Yasa uzmanlarına ve Ferisiler’e, “Şabat Günü bir hastayı iyileştirmek Kutsal Yasa’ya uygun mudur, değil midir?” diye sordu. Onlar ses çıkarmadılar. İsa adamı tutup iyileştirdi, sonra eve gönderdi. İsa onlara şöyle dedi: “Hanginiz oğlu ya da öküzü Şabat Günü kuyuya düşer de hemen çıkarmaz?” Onlar buna hiçbir karşılık veremediler.
Tam o sırada bazı Ferisiler gelip İsa’ya, “Buradan ayrılıp başka yere git. Hirodes seni öldürmek istiyor” dediler. İsa onlara şöyle dedi: “Gidin, o tilkiye söyleyin, ‘Bugün ve yarın cinleri kovup hastaları iyileştireceğim ve üçüncü gün hedefime ulaşacağım.’ Yine de bugün, yarın ve öbür gün yoluma devam etmeliyim. Çünkü bir peygamberin Yeruşalim’in dışında ölmesi düşünülemez! “Ey Yeruşalim! Peygamberleri öldüren, kendisine gönderilenleri taşlayan Yeruşalim! Tavuğun civcivlerini kanatları altına topladığı gibi ben de kaç kez
senin çocuklarını toplamak istedim, ama siz istemediniz. Bakın, eviniz ıssız bırakılacak! Size şunu söyleyeyim: ‘Rab’bin adıyla gelene övgüler olsun!’ diyeceğiniz zamana dek beni bir daha görmeyeceksiniz.”
İsa köy kent dolaşarak öğretiyor, Yeruşalim’e doğru ilerliyordu. Biri O’na, “Ya Rab” dedi, “Kurtulanların sayısı az mı olacak?” İsa oradakilere şöyle dedi: “Dar kapıdan girmeye gayret edin. Size şunu söyleyeyim, çok kişi içeri girmek isteyecek, ama giremeyecek. Ev sahibi kalkıp kapıyı kapattıktan sonra dışarıda durup, ‘Ya Rab, kapıyı aç bize!’ diyerek kapıyı vurmaya başlayacaksınız. “O da size, ‘Kim olduğunuzu, nereden geldiğinizi bilmiyorum’ diye karşılık verecek. “O zaman, ‘Biz senin önünde yiyip içtik, sen de bizim sokaklarımızda
öğrettin’ demeye başlayacaksınız. “O da size şöyle diyecek: ‘Kim olduğunuzu, nereden geldiğinizi bilmiyorum. Çekilin önümden, ey kötülük yapanlar!’ “İbrahim’i, İshak’ı, Yakup’u ve bütün peygamberleri Allah’ın Egemenliği’nde, kendinizi ise dışarı atılmış gördüğünüz zaman, aranızda ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır. İnsanlar doğudan batıdan, kuzeyden güneyden gelecek ve Allah’ın Egemenliği’nde sofraya oturacaklar. Ve işte, sonuncu olan bazıları birinci, birinci olan bazıları da sonuncu olacak.”
Sonra İsa şunları söyledi: “Allah’ın Egemenliği neye benzer, onu neye benzeteyim? Allah’ın Egemenliği, bir adamın bahçesine ektiği hardal tanesine benzer. Tane gelişip ağaç olur, kuşlar dallarında barınır.” İsa yine, “Allah’ın Egemenliği’ni neye benzeteyim?” dedi. “O, bir kadının üç ölçek una karıştırdığı mayaya benzer. Sonunda bütün hamur kabarır.”