Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu -|- Թուրքիոյ Կաթողիկէ Եպիսկոպոսներու Համաժողով -|- Conférence Episcopale de Turquie -|- Conference of Catholic Bishops in Turkey -|- Conferenza Episcopale Turchia -|- مؤتمر الأساقفة الكاثوليك في تركيا
Yahudi yetkililer O’nu taşlamak için yerden yine taş aldılar. İsa onlara, “Size Baba’dan kaynaklanan birçok iyi işler gösterdim” dedi. “Bu işlerden hangisi için beni taşlıyorsunuz?”
Şöyle yanıt verdiler: “Seni iyi işlerden ötürü değil, küfür ettiğin için taşlıyoruz. İnsan olduğun halde Allah olduğunu ileri sürüyorsun.”
İsa şu karşılığı verdi: “Yasanızda, ‘Siz ilahlarsınız, dedim’ diye yazılı değil mi? Allah, kendilerine sözünü gönderdiği kimseleri ilahlar diye adlandırır. Kutsal Yazı da geçerliliğini yitirmez. Baba beni kendine ayırıp dünyaya gönderdi. Öyleyse ‘Allah’ın Oğlu’yum’ dediğim için bana nasıl ‘Küfür ediyorsun’ dersiniz? Eğer Babam’ın işlerini yapmıyorsam, bana iman etmeyin. Ama yapıyorsam, bana iman etmeseniz bile, yaptığım işlere iman edin. Öyle ki, Baba’nın bende, benim de Baba’da olduğumu bilesiniz ve anlayasınız.”
O’nu yine yakalamaya çalıştılarsa da, ellerinden sıyrılıp kurtuldu. Tekrar Şeria Irmağı’nın karşı yakasına, Yahya’nın başlangıçta vaftiz ettiği yere gitti ve orada kaldı. Birçokları, “Yahya hiç mucize yapmadı, ama bu adam için söylediklerinin hepsi doğru çıktı” diyerek İsa’ya geldiler. Ve orada birçokları O’na iman etti.
Size doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sözüme uyarsa, ölümü asla görmeyecektir.” Yahudiler, “Seni cin çarptığını şimdi anlıyoruz” dediler. “İbrahim öldü, peygamberler de öldü. Oysa sen, ‘Bir kimse sözüme uyarsa, ölümü asla tatmayacaktır’ diyorsun. Yoksa sen babamız İbrahim’den üstün müsün? O öldü, peygamberler de öldü. Sen kendini kim sanıyorsun?”
İsa şu karşılığı verdi: “Eğer ben kendimi yüceltirsem, yüceliğim hiçtir. Beni yücelten, ‘Allahımız’ diye çağırdığınız Babam’dır. Siz O’nu tanımıyorsunuz, ama ben tanıyorum. O’nu tanımadığımı söylersem, sizin gibi yalancı olurum. Ama ben O’nu tanıyor ve sözüne uyuyorum. Babanız İbrahim günümü göreceği için sevinçle coşmuştu. Gördü ve sevindi.”
Yahudiler, “Sen daha elli yaşında bile değilsin. İbrahim’i de mi gördün?” dediler.
İsa, “Size doğrusunu söyleyeyim, İbrahim doğmadan önce ben varım” dedi.
O zaman İsa’yı taşlamak için yerden taş aldılar, ama O gizlenip tapınaktan çıktı.
İsa kendisine iman etmiş olan Yahudiler’e, “Eğer benim sözüme bağlı kalırsanız, gerçekten öğrencilerim olursunuz. Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak” dedi. “Biz İbrahim’in soyundanız” diye karşılık verdiler, “Hiçbir zaman kimseye kölelik etmedik. Nasıl oluyor da sen, ‘Özgür olacaksınız’ diyorsun?”
İsa, “Size doğrusunu söyleyeyim, günah işleyen herkes günahın kölesidir” dedi. “Köle ev halkının sürekli bir üyesi değildir, ama oğul sürekli üyesidir. Bunun için, Oğul sizi özgür kılarsa, gerçekten özgür olursunuz. İbrahim’in soyundan olduğunuzu biliyorum. Yine de beni öldürmek istiyorsunuz. Çünkü yüreğinizde sözüme yer vermiyorsunuz. Ben Babam’ın yanında gördüklerimi söylüyorum, siz de babanızdan işittiklerinizi yapıyorsunuz.”
“Bizim babamız İbrahim’dir” diye karşılık verdiler.
İsa, “İbrahim’in çocukları olsaydınız, İbrahim’in yaptıklarını yapardınız” dedi. “Ama şimdi beni Tanrı’dan işittiği gerçeği sizlere bildireni öldürmek istiyorsunuz. İbrahim bunu yapmadı.
Siz babanızın yaptıklarını yapıyorsunuz.”
“Biz zinadan doğmadık. Bir tek Babamız var, o da Tanrı’dır” dediler.
İsa, “Tanrı Babanız olsaydı, beni severdiniz” dedi. “Çünkü ben Tanrı’dan çıkıp geldim. Kendiliğimden gelmedim, beni O gönderdi.”
İsa yine onlara, “Ben gidiyorum. Beni arayacaksınız ve günahınızın içinde öleceksiniz. Benim gideceğim yere siz gelemezsiniz” dedi. Yahudi yetkililer, “Yoksa kendini mi öldürecek?” dediler. “Çünkü ‘Benim gideceğim yere siz gelemezsiniz’ diyor.” İsa onlara, “Siz aşağıdansınız, ben yukarıdanım” dedi. “Siz bu dünyadansınız, ben bu dünyadan değilim.
İşte bu nedenle size, ‘Günahlarınızın içinde öleceksiniz’ dedim. Benim O olduğuma iman etmezseniz, günahlarınızın içinde öleceksiniz.” O’na, “Sen kimsin?” diye sordular.
İsa, “Başlangıçtan beri size ne söyledimse, O’yum” dedi. “Sizinle ilgili söyleyecek ve sizleri yargılayacak çok şeyim var. Beni gönderen gerçektir. Ben O’ndan işittiklerimi dünyaya bildiriyorum.” İsa’nın kendilerine Baba’dan söz ettiğini anlamadılar. Bu nedenle İsa şöyle dedi: “İnsanoğlu’nu yukarı kaldırdığınız zaman benim O olduğumu, kendiliğimden hiçbir şey yapmadığımı, ama tıpkı Baba’nın bana öğrettiği gibi konuştuğumu anlayacaksınız. Beni gönderen benimledir, O beni yalnız bırakmadı. Çünkü ben her zaman O’nu hoşnut edeni yaparım.” Bu sözler üzerine birçokları O’na iman etti.
Vikarya Gününde Papa Franciskus Hazretlerinin 10 Ekim 2021’de başlattığı Sinodalita için Sinod konusu ele alındı.
03.04.2000 Pazar Günü, İstanbul Havarisel Temsilcisi Ekselansları Monsenyör Massimiliano Palinuro beraberindeki rahipler ve İstanbul Latin Katolik Kilisesi cemaati mensupları ile Taksim Aya Triada Kilisesine, ilk resmi ziyaretini gerçekleştirdi.
İsa yine halka seslenip şöyle dedi: “Ben dünyanın ışığıyım. Benim ardımdan gelen, asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur.” Ferisiler, “Sen kendin için tanıklık ediyorsun, tanıklığın geçerli değil” dediler.
İsa onlara şu karşılığı verdi: “Kendim için tanıklık etsem bile tanıklığım geçerlidir. Çünkü nereden geldiğimi ve nereye gideceğimi biliyorum. Oysa siz nereden geldiğimi, nereye gideceğimi bilmiyorsunuz. Siz insan gözüyle yargılıyorsunuz. Ben kimseyi yargılamam.
Yargılasam bile benim yargım doğrudur. Çünkü ben yalnız değilim, ben ve beni gönderen Baba, birlikte yargılarız.
Yasanızda da, ‘İki kişinin tanıklığı geçerlidir’ diye yazılmıştır. Kendim için tanıklık eden bir ben varım, bir de beni gönderen Baba benim için tanıklık ediyor.”
O zaman O’na, “Baban nerede?” diye sordular. İsa şu karşılığı verdi: “Siz ne beni tanırsınız, ne de Babam’ı. Beni tanısaydınız, Babam’ı da tanırdınız.”
İsa bu sözleri tapınakta öğretirken, bağış toplanan yerde söyledi. Kimse O’nu yakalamadı. Çünkü saati henüz gelmemişti.
Bundan kısa bir süre sonra İsa on iki öğrencisiyle birlikte köy kent dolaşmaya başladı. Allah’ın Egemenliği’ni duyurup müjdeliyordu. Kötü ruhlardan ve hastalıklardan kurtulan bazı kadınlar, içinden yedi cin çıkmış olan Mecdelli denilen Meryem, Hirodes’in kâhyası Kuza’nın karısı Yohanna, Suzanna ve daha birçokları İsa’yla birlikte dolaşıyordu. Bunlar, kendi
olanaklarıyla İsa’ya ve öğrencilerine yardım ediyorlardı. Büyük bir kalabalığın toplandığı, insanların her kentten kendisine akın akın geldiği bir sırada İsa şu benzetmeyi anlattı: “Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü, ayak altında çiğnenip gökteki kuşlara yem oldu. Kimi kayalık yere düştü, filizlenince susuzluktan kuruyup gitti. Kimi, dikenler arasına düştü. Filizlerle birlikte büyüyen dikenler filizleri boğdu.
Kimi ise iyi toprağa düştü, büyüyünce yüz kat ürün verdi.” Bunları söyledikten sonra, “İşitecek kulağı olan işitsin!” diye seslendi.
İsa, bu benzetmenin anlamını kendisinden soran öğrencilerine, “Allah Egemenliği’nin sırlarını bilme ayrıcalığı size verildi” dedi. “Ama başkalarına benzetmelerle sesleniyorum. Öyle ki,
‘Gördükleri halde görmesinler, Duydukları halde anlamasınlar.’ “Benzetmenin anlamı şudur: Tohum Allah’ın sözüdür.
Halktan bazıları bu sözleri işitince, “Gerçekten beklediğimiz peygamber budur” dediler.
Bazıları da, “Bu Mesih’tir” diyorlardı. Başkaları ise, “Olamaz! Mesih Celile’den mi gelecek?” dediler. “Kutsal Yazı’da, ‘Mesih, Davut’un soyundan, Davut’un yaşadığı Beytlehem Kenti’nden gelecek’ denmemiş midir?” Böylece İsa’dan dolayı halk arasında ayrılık doğdu.
Bazıları O’nu yakalamak istedilerse de, kimse O’na el sürmedi.
Görevliler geri dönünce, başkâhinlerle Ferisiler, “Niçin O’nu getirmediniz?” diye sordular.
Görevliler, “Hiç kimse hiçbir zaman bu adamın konuştuğu gibi konuşmamıştır” karşılığını verdiler. Ferisiler, “Yoksa siz de mi aldandınız?” dediler.
“Önderlerden ya da Ferisiler’den O’na iman eden oldu mu hiç? Kutsal Yasa’yı bilmeyen bu halk lanetlidir.” İçlerinden biri, daha önce İsa’ya gelen Nikodim, onlara şöyle dedi: “Yasamıza göre, bir adamı dinlemeden, ne yaptığını öğrenmeden onu yargılamak doğru mu?” Ona, “Yoksa sen de mi Celile’densin?” diye karşılık verdiler. “Araştır, bak, Celile’den peygamber çıkmaz.” Bundan sonra herkes evine gitti.
Paskalya’ya hazırlık devresinin bu Pazar gününde çok narin ve teselli edici bir mesajla kuvvetleniyoruz. Biz günahkarız, gerçekten öyleyiz, ama Allah sadece günahı görmez, O başka şeye de bakar ve dikkat eder. O, günahtan nefret eder, ama günahkar insanı kurtarmak ister. O, bizim geleceğimizi göz önünde tutmamızı ister öyle ki geçmiş bizi, Allah’a itaatsizlik yapmaya itip iyilik yapmamızı engelleyerek bizi etkilemesin. Birinci okumada peygamber aracılığıyla Allah’ın Kendisi bize şöyle diyor: “Düşünmeyin eski olayları. Bakın, yeni bir şey yapıyorum! Olmaya başladı bile, fark etmiyor musunuz?”.
İncil’de anlatılan olayı okurken Muhammed’in yaşamındaki benzer bir olay aklıma geldi. Bu olayı Muhammed’in takipçileri peygamberlerinin merhametini örnek göstermek için anlatırlar. Ona zina işlemiş bir kadın getirmişler ve onu öldürmeleri gerekiyor mu diye sormuşlar. “Hayır, bebek doğunca dönün” demiş. Dokuz ay sonra, bebek doğduktan sonra dönmüşler, Muhammed yine şöyle demiş: “Bebek anne sütünden kesilince iki yıl sonra dönün” demiş. Böyle büyük bir merhamet daha önce görülmemiş! İki yıl sonra tekrar döndüklerinde, peygamber : “Evet, şimdi öldürün” demiş. Muhammed bebeğe karşı merhametli olmuş, ama günahkar kadına karşı merhametli olmamış. İsa ise günahkar kadına doğru merhametlidir, çünkü O, tam gerçeğe bakar: İnsanların hepsi günahkardır ve dolayısıyla ölümü hak ederler. Onlardan hiç kimsenin başka bir günahkarı yargılama hakkı yoktur: Günahı yargılayabilir, günahkarı değil. Gerçekten de bir günahkar, sevgiyi tecrübe edebilecekse, büyük bir aziz olabilecektir. Allah ölümden zevk almaz, insanın günahkar da olsa yaşamasını ister, bunun için de onu tövbe etmeye, yani hayatını değiştirmeye ve Kendisine dönmeye çağırır.
İsa günahkar kadının önünde iken diğerlerin günahlarını unutmuyor. O herkes için geldi, hatta o kadını yargılayanların da O’na ihtiyaçları var: İsa herkes için geldi. Ama maalesef onlar, günahkar olduklarını kabul etmek mecburiyetinde kalmalarına rağmen, İsa’nın yanında durmuyorlar, Allah’ın af sözünü dinlemeyi de beklemiyorlar. Sadece kadın İsa’nın vereceği doğrulayıcı yargıyı dinlemek için O’nun yanında kalıyor.
Biz de onunla beraber orada durmak istiyoruz. Sadece günahkar olduğumuzu kabullenmekle yetinmiyoruz, ama İsa’nın günahımızı affedebileceğine inanıyoruz, bunun için de yanından uzaklaşmıyoruz. Sadece O’nun ağzından bizi kurtarabilecek Allah’ın merhametli yargısı çıkabilir. Sadece İsa sayesinde tekrar ayağa kalkabilir ve daha önce sözünü dinleyerek kalkmış ve “bir daha günah işlemeyeceklerine söz vermiş” insanlarla birliği tekrar kurabiliriz.
Bunun için İsa tek gerçek hazinemizdir: İkinci okumada yazıldığı gibi, O’nun karşısında, bizim değer kazanmayı umut edeceğimiz her iyi niteliği de, “bir kayıp ve süprüntü” sayabiliriz. O’nu tanımak yaşamımızın gerçek zenginliğidir. İlk önce O’nu “O’nun acılarını paylaşarak” tanıyabiliriz: Paskalya’ya Hazırlık Devresinde yaptığımız fedakarlıkların amacı budur; sonra onlar bizleri “dirilişinin gücünü” tanımaya götürürler.
Aziz Pavlus’un mektubunda bize gösterdiği örnek gibi İsa’yı tanımamız daima alçakgönüllülüğün rengi olacaktır. Kimseyi yargılamayarak, mahkum etmeyerek, O’na doğru koşalım; hatta elimizden geldiği kadar İsa’ya doğru koşumuzun sevincine herkesi katmaya çalışalım. O, Baba’nın merhametli gözleriyle bize bakan tek olandır, bizleri Baba’ya Kendi kurbanı ile zenginleştirmiş olarak götüren de O’dur. Hayatımızla yeni bir şey yapan O’dur: Geçmişe bakmak için durmayalım, bunun yerine O’nunla birlikte ileriye bakalım.