Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu -|- Թուրքիոյ Կաթողիկէ Եպիսկոպոսներու Համաժողով -|- Conférence Episcopale de Turquie -|- Conference of Catholic Bishops in Turkey -|- Conferenza Episcopale Turchia -|- مؤتمر الأساقفة الكاثوليك في تركيا
Birçok kişi aramızda olup bitenlerin tarihçesini yazmaya girişti. Nitekim başlangıçtan beri bu olayların görgü tanığı ve Tanrı sözünün hizmetkârı olanlar bunları bize ilettiler. Ben de bütün bu olayları ta başından özenle araştırmış biri olarak bunları sana sırasıyla yazmayı uygun gördüm.Öyle ki, sana verilen bilgilerin doğruluğunu bilesin.
İsa, Ruh’un gücüyle donanmış olarak Celile’ye döndü. Haber bütün bölgeye yayıldı.
Oranın havralarında öğretiyor, herkes tarafından övülüyordu.
İsa, büyüdüğü Nasıra Kenti’ne geldiğinde her zamanki gibi Şabat Günü* havraya gitti. Kutsal Yazılar’ı okumak üzere ayağa kalkınca O’na Peygamber
Yeşaya’nın Kitabı verildi. Kitabı açarak şu sözlerin yazılı olduğu yeri buldu:
“Rab’bin Ruhu üzerimdedir.
Çünkü O beni yoksullara Müjde’yi iletmek için meshetti.
Tutsaklara serbest bırakılacaklarını,
Körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için,
Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak
Ve Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için
Beni gönderdi.”
Sonra kitabı kapattı, görevliye geri verip oturdu. Havradakilerin hepsi
dikkatle O’na bakıyordu.
İsa, “Dinlediğiniz bu Yazı bugün yerine gelmiştir” diye konuşmaya başladı.
O gün akşam olunca öğrencilerine, “Karşı yakaya geçelim” dedi.
Öğrenciler kalabalığı geride bırakarak İsa’yı, içinde bulunduğu tekneyle götürdüler. Yanında başka tekneler de vardı. Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Dalgalar tekneye öyle bindirdi ki, tekne neredeyse suyla dolmuştu. İsa, teknenin kıç tarafında bir yastığa yaslanmış uyuyordu. Öğrenciler O’nu uyandırıp, “Öğretmenimiz, öleceğiz! Hiç aldırmıyor musun?” dediler.
İsa kalkıp rüzgarı azarladı, göle, “Sus, sakin ol!” dedi. Rüzgar dindi, ortalık sütliman oldu.
İsa öğrencilerine, “Neden korkuyorsunuz? Hâlâ imanınız yok mu?” dedi. Onlar ise büyük korku içinde birbirlerine, “Bu adam kim ki, rüzgar da göl de O’nun sözünü dinliyor?” dediler.
İkinci Okuma 1 Kor. 12,12-31 İncil Lk. 1,1-4; 4,14-21
Hıristiyanların Birliği için Dua Haftası
Hristiyanlar’ın birliği için dua haftasındayız: Bu gerekli bir duadır. Bu dua, her şeyden önce Mesih İsa’ya iman edenlerin arasındaki her bölünmenin bir skandal olduğunun farkına varmamız ve halen inanmayanların imanına bir engel teşkil ettiğini hatırlamamız için gereklidir. İsa biliyor ki imanda ve sevgide birlik içerisinde isek birçok kişi kurtulmak için Kendisine çekilecektir.
Bunun için aziz Pavlus da, zayıflıklarına ve günahlarına rağmen, kardeşlerimizle birlik içinde kalmaya kararlı olmamız için bize yardım etmek istiyor. Bunu bedenimizin organları arasındaki birliği hatırlatmakla yapmaktadır. Bu, inandırıcı bir örnektir ama her zamanki gibi inandıklarımızı gerçekleştirmemiz için içsel bir güce, İsa’ya ve hükümdarlığına karşı büyük bir sevgiye ihtiyacımız vardır. Bu sevgi kişiliğimize ve şahsi fikirlerimize olan bağlılığımızdan büyük olmalıdır. Kiliseler’de İsa’ya olan sevgi büyüdüğü zaman birliğe doğru adımlar atılacaktır. Biz kendi tarafımızdan İsa’nın uğruna Rab’bin bizi koyduğu cemaatte veya iman grubumuzda birlik için çalışalım. O içsel güce sahip olabilmemiz için Baba’nın yüreğine ‘dalma’ duasını daha canlı ve sürekli tutalım.
İsa’nın Sözü’nü sevmiyorsak, İsa’ya olan sevgimiz içimizde hiçbir meyve veremeyecek, dolayısıyla Kilise’nin birliğini de sağlamayacak. Rab’bin Sözü imanlının yaşamının gıdasıdır, tek tek her imanlı, tüm cemaat ve tüm halk için de gerçek gıdadır. Bugünkü ilk okuma metni dikkatle, alçakgönüllülükle, sevinçle ve aynı zamanda tövbe ederek gözyaşlarıyla Allah’ın Sözü’nü dinleyen bir halkı göstermektedir. Bu halk, tam o anda Babil’deki sürgünden yeni geri dönüp yetmiş sene önce yıkılmış kenti ve tapınağı yeniden inşa etmeye başlamakta idi. Kalıntıların arasında Yasa Kitabı’nda yazılmış Allah’ın Söz’ü bulunmuştu: Olağan üstün bir buluş, kendi kimliğini yeniden bulmakta olan halka Allah’ın hala konuşmak istediğinin işaretidir. Bunun için yazıcı Ezra kitabın okunmasını dinlemek üzere herkesi bir araya toplamaktadır. Gün doğumundan öğleye kadar dinlemek için herkes meydandadır. Sevinç ve gözyaşları birbirlerini izlemekte idi çünkü o okuma herkese kendi günahlarını tanımada yardımcı idi.
O Söz, Allah’ın Sözü, her birimizin yaşamında danışabileceği bir kaynak olacak ve birliğimizi pekiştirerek büyüklere ve küçüklere, zenginlere ve fakirlere, herkese sevinç sağlayacaktır. O Söz, herkesin yaşamında yapması gereken değişiklikler için gerekli talimatları veriyor, böylece herkesin acınacak bir hayatı olması yerine başkalarının dayanağı ve tesellisi oluyor.
İsa da Nasıra’ya varınca Kendi’ni Allah’ın Sözü ile tanıştırıyor. Allah’ın Söz’ü her şeyden önce Baba’nın sevgisinin, düşüncesinin ve isteğinin beden almış Söz olan Kendisi’ni tanımasına yaramaktadır. İsa’nın Yeşaya peygamberin Kitabından önerdiği yazı; Allah’ın Hizmetkarı olan Kendisi’ne uymamız için gözlerimizi ve kalbimizi açmaktadır. İsa, Allah’ın gerçek Hizmetkarı gibi, Kendini bize zorla kabul ettirmek istemez, sadece önerir. Bunun için Eski Ahit’in yazıları önemlidir, daha sonra İsa’nın ağzından çıkacak sözleri kabul etmemiz ve dikkat etmemiz için ilgimizi çekmektedirler.
Aziz Luka, İncil’inin önsözünde göründüğü gibi, Allah’ın gerçek Sözü olan İsa’nın yaşamının önemini anladı. Bunun için Luka, “özenle” araştırdı ve Kutsal Ruh’un, kendi tüm zekasını ve yazarlık marifetlerini kullanmasına izin vererek, imanımızı, sevgimizi ve Kilise’nin birliğini ve büyümesini arttırmak, desteklemek için Rab’bin yaptıklarının ve söylediklerinin detaylı bir anlatımını yaptı. İncil yazarının yardımıyla aramıza Allah’ın Ruhu’nun ışığını ve sevincini veren İsa’nın varlığından mutlu olmaktayız. O’nun kişiliğini kabul edip her hareketinin ve sözünün değerine önem verelim. O zaman Hristiyan yaşamımız çok daha bilinçli ve sevinçli olacaktır.
Sonra İsa şöyle dedi: “Tanrı’nın Egemenliği, toprağa tohum saçan adama benzer. Gece olur, uyur; gündüz olur, kalkar. Kendisi nasıl olduğunu bilmez ama, tohum filizlenir, gelişir. Toprak kendiliğinden ürün verir. Önce filizi, sonra başağı, sonunda da başağı dolduran taneleri verir. Ürün olgunlaşınca, adam hemen orağı vurur. Çünkü biçim vakti gelmiştir.”
İsa sonra şöyle dedi: “Tanrı’nın Egemenliği’ni neye benzetelim, nasıl bir benzetmeyle anlatalım?
Tanrı’nın Egemenliği, hardal tanesine benzer. Hardal, yeryüzünde toprağa ekilen tohumların en küçüğü olmakla birlikte, ekildikten sonra gelişir, bütün bahçe bitkilerinin boyunu aşar. Öylesine dal budak salar ki, kuşlar gölgesinde barınabilir.”
İsa, Tanrı sözünü, buna benzer birçok benzetmeyle halkın anlayabildiği ölçüde anlatırdı. Benzetme kullanmadan onlara hiçbir şey anlatmazdı. Ama kendi öğrencileriyle yalnız kaldığında, onlara her şeyi açıklardı.
Onlara, “Kandili, tahıl ölçeğinin ya da yatağın altına koymak için mi getirirler?” dedi. “Kandilliğe koymak için değil mi? Gizli olan ne varsa, açığa çıkarılmak üzere gizlenmiştir; saklı olan ne varsa, aydınlığa çıkmak üzere saklanmıştır. İşitecek kulağı olan işitsin!”
İsa şöyle devam etti: “İşittiklerinize dikkat edin! Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız. Hatta size daha fazlası verilecek. Çünkü kimde varsa, ona daha çok verilecek. Ama kimde yoksa, elindeki de alınacak.”
İsa yine havraya girdi. Orada eli sakat bir adam vardı. Bazıları İsa’yı suçlamak amacıyla, Şabat Günü hastayı iyileştirecek mi diye O’nu gözlüyorlardı. İsa, eli sakat adama, “Kalk, öne çık!” dedi. Sonra havradakilere, “Kutsal Yasa’ya göre Şabat Günü iyilik yapmak mı doğru, kötülük yapmak mı? Can kurtarmak mı doğru, can almak mı?” diye sordu. Onlardan ses çıkmadı. İsa, çevresindekilere öfkeyle baktı. Yüreklerinin duygusuzluğu O’nu kederlendirmişti. Adama, “Elini uzat!” dedi. Adam elini uzattı, eli yine sapasağlam oluverdi.
Bunun üzerine Ferisiler dışarı çıktılar, İsa’yı yok etmek için Hirodes yanlılarıyla hemen görüşmeye başladılar.
Bir Şabat Günü* İsa ekinler arasından geçiyordu. Öğrencileri yolda giderken başakları koparmaya başladılar. Ferisiler İsa’ya, “Bak, Şabat Günü yasak olanı neden yapıyorlar?” dediler.
İsa onlara, “Davut’la yanındakiler aç ve muhtaç kalınca Davut’un ne yaptığını hiç okumadınız mı?” diye sordu. “Başkâhin Aviyatar’ın zamanında Davut, Tanrı’nın evine girdi, kâhinlerden başkasının yemesi yasak olan adak ekmeklerini yedi ve yanındakilere de verdi.” Sonra onlara, “İnsan Şabat Günü için değil, Şabat Günü insan için yaratıldı” dedi. “Bu nedenle İnsanoğlu Şabat Günü’nün de Rabbi’dir.”
“Çünkü Rab sevincini sende bulacak, ülken de “gelinim” olacaktır”. Yeşaya’nın bu sözleri, yenilik ve sevinç peygamberliğidir. Acı çeken halk teselli olacak, yenilenecek: Allah’ın onu sevdiğinden emin olacak, kanıtı olacak ve yaşamının her şeklinde kutsanacak. Bu peygamberlik Mesih’in gelişiyle gerçekleşir. O, vaat edilen “damattır”, Allah’ın halkının mutluluklarını gerçekleştirecektir, sevinç ve barış çağı başlatacaktır. İşte bugünkü İncil bize bu sevinç döneminden konuşmaktadır.
Fırsat bir düğün ile çıkar. İsa’nın da Annesiyle ve O’nun etrafında toplanmaya başlayan ilk öğrencileri ile davetli olduğu bu düğünde evliler ikinci plandadır. Onların kutlaması İsa’nın kendisini Yeşaya’nın peygamberliğini gerçekleştiren Mesih olarak göstermesi için iyi bir fırsattır. Tüm Kana köyünün hatta tüm dünyanın sevindiği gerçek damat, Allah’ın Oğlu ve Mesih, O’dur. Sadece Annesi bunu bilmektedir ve O’nu tanımaktadır. Öğrencileri bile O’nun en gerçek ve en derin kimliğinden haberdar değiller! Kutsal Yazılar’da Allah’ın gelini olarak daima İsrail halkı gösterilmektedir. Fakat o halk Allah’tan korkan bir halktır, O’na sevgiyle hizmet etmez, varlığından sevinç almaz, sözlerini hazine gibi saklamaz ve neredeyse O’nu unutmuştur. Halkın Allah’a davranma şekli, sadakatsiz, başka yerde sevinç arayan, okşamalarını başkalarına veren bir eşin davranışına benziyor. Halkta var olan ümitsizliğin ve üzüntünün kaynağı budur; halk üzgün, mutsuz, çünkü sevildiğinin farkında değil ve sevgisini veremez durumda!
Kana düğününde ilk söylenen söz Annenin, Meryem’indir. O misafirlerin masasında şarabın bittiğini fark etti. Şarap bu kadar önemli mi? Şarabın olmadığını söyleyerek Meryem, sevincin olmadığını söylemek istedi. Biz Annenin bu sözlerini daha geniş anlamda yorumluyoruz. Tüm halk mutsuzdur çünkü Allah ile ilişkisi sevgisizdir. Mutlaka Meryem de bu yöne daha çok önem vermektedir. İsa bunu anlıyor. “Saatinin gelmediğini” söyleyerek “gelin” için, yani halk için yaşamını verme zamanının gelmediğini söylemekte. Şimdi kendi düğününün “saati” değil, o saat, ıstıraplarının ve ölümünün saati olacaktır. Küplerde yıkanmak ve temizlenmek için toplanan sudan yapılan yeni şarap ile İsa, Allah ile ilişkimizin yüzeysel değil, içsel olması gerektiğini anlatmaktadır: O zaman bize sevinç, birlik ve sürekli gerçek bayram verecektir!
İsa, gerçek sevinç kaynağı Baba’ya karşı gerçek sevgiyi doğuran ve veren, gerçek damattır. Biz de öğrencileriyle birlik olup O’na iman ediyoruz, O’nun üzerine sevgi Allah’ına imanımızı inşa ediyoruz. Sevgi olan Allah, ikinci okumada okuduğumuz gibi, gelinini güzelleştiren ve çekici kılan mücevherler gibi armağanlar ve erdemlerle kuşatır. Ve Gelin herkesi kendine çekerek onları yüreğin sevinci ve tesellisi olan gerçek şarabı vermeye devam eden İsa’ya getirir.
Bugün İsa, Allah’ın belirtisini, yani Allah’ın tüm dünyaya beslediği sevgisinin belirtisini tamamlamaktadır: Bunu, önce çobanlara gözükerek göstermeye başladı, sonra da Ürdün Nehri’nden çıkarak günahkarlara gösterdi ve şimdi düğünde göstermektedir! Ve gerçek Damat İsa’ya katılan her kişi de, Baba’nın sevgisini gösterecek: Bu kendi ilk görevi olacaktır, Aziz Pavlus’un söylediği gibi: “Herkesin ortak yararı için herkese Ruh’u belli eden bir yetenek veriliyor”.