Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu -|- Թուրքիոյ Կաթողիկէ Եպիսկոպոսներու Համաժողով -|- Conférence Episcopale de Turquie -|- Conference of Catholic Bishops in Turkey -|- Conferenza Episcopale Turchia -|- مؤتمر الأساقفة الكاثوليك في تركيا
O anda İsa Kutsal Ruh’un etkisiyle coşarak şöyle dedi: “Baba, yerin ve göğün Rabbi! Bu gerçekleri bilge ve akıllı kişilerden gizleyip küçük çocuklara açtığın için sana şükrederim. Evet Baba, senin isteğin buydu. “Babam her şeyi bana teslim etti. Oğul’un kim olduğunu Baba’dan başka kimse bilmez. Baba’nın kim olduğunu da Oğul’dan ve Oğul’un O’nu tanıtmak istediği kişilerden başkası bilmez.” Sonra öğrencilerine dönüp özel olarak şöyle dedi: “Sizin gördüklerinizi gören gözlere ne mutlu! Size şunu söyleyeyim, nice peygamberler, nice krallar sizin ördüklerinizi görmek istediler, ama göremediler. Sizin işittiklerinizi işitmek istediler, ama işitemediler.”
İsa Kefarnahum’a varınca bir yüzbaşı O’na gelip, “Ya Rab” diye yalvardı, “Uşağım felç oldu, evde yatıyor; korkunç acı çekiyor.” İsa, “Gelip onu iyileştireceğim” dedi. Ama yüzbaşı, “Ya Rab, evime girmene layık değilim” dedi, “Yeter ki bir söz söyle, uşağım iyileşir. Ben de buyruk altında bir adamım, benim de buyruğumda askerlerim var. Birine, ‘Git’ derim, gider; ötekine, ‘Gel’ derim, gelir; köleme, ‘Şunu yap’ derim, yapar.”
İsa, duyduğu bu sözlere hayran kaldı. Ardından gelenlere, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Ben İsrail’de böyle imanı olan birini görmedim. Size şunu söyleyeyim, doğudan ve batıdan birçok insan gelecek, Göklerin Egemenliği’nde İbrahim’le, İshak’la ve Yakup’la birlikte sofraya oturacaklar.
Sezar Tiberius’un egemenliğinin on beşinci yılıydı. Yahudiye’de Pontius Pilatus valilik yapıyordu. Celile’yi Hirodes, İtureya ve Trahonitis bölgesini Hirodes’in kardeşi Filipus, Avilini’yi Lisanias yönetiyordu. Hanan ile Kayafa başkâhinlik ediyorlardı. Bu sırada Tanrı çölde bulunan Zekeriya oğlu Yahya’ya seslendi. O da Şeria Irmağı’nın çevresindeki bütün bölgeyi dolaşarak insanları, günahlarının bağışlanması için tövbe edip vaftiz olmaya çağırdı. Nitekim Peygamber Yeşaya’nın sözlerini içeren kitapta şöyle yazılmıştır:
“Çölde haykıran,
‘Rab’bin yolunu hazırlayın,
Geçeceği patikaları düzleyin’ diye sesleniyor.
‘Her vadi doldurulacak,
Her dağ ve her tepe alçaltılacak.
Dolambaçlı yollar doğrultulacak,
Engebeli yollar düzleştirilecek. Ve bütün insanlar
İsa bütün kent ve köyleri dolaşarak havralarda öğretiyor, göksel egemenliğin Müjdesi’ni duyuruyor, her hastalığı, her illeti iyileştiriyordu. Kalabalıkları görünce onlara acıdı. Çünkü çobansız koyunlar gibi şaşkın ve perişandılar. O zaman İsa öğrencilerine, “Ürün bol, ama işçi az” dedi, “Bu nedenle ürünün sahibi Rab’be yalvarın, ürününü kaldıracak işçiler göndersin.”
İsa on iki öğrencisini yanına çağırıp onlara kötü ruhlar üzerinde yetki verdi. Böylece kötü ruhları kovacak, her hastalığı, her illeti iyileştireceklerdi. Bunun yerine, İsrail halkının yitik koyunlarına gidin. Gittiğiniz her yerde Göklerin Egemenliği’nin yaklaştığını duyurun. Hastaları iyileştirin, ölüleri diriltin, cüzamlıları temiz kılın, cinleri kovun. Karşılıksız aldınız, karşılıksız verin.
Yeremya’nın sekreteri olan peygamber Baruk’a ait sayılan metin, ümide ve güvene büyük bir davettir. Halka büyük bir acı ve ümitsizlik esnasında verildi. Fakat Allah, halka söz verdikten sonra halkın ümitsizliğe kapılması için artık sebep yoktur: Yapması gereken tek şey, sözün gerçekleşmesini beklemek ve hazırlanmaktır!
“Allah’ın adaletiyle örtün, başına Sonsuz’un şan tacını koy…”! İşte verilen Sözün gerçekleşmesi böyle beklenmektedir: Adaletle örtünmek, tüm yaşamı Allah’ın isteğini gerçekleştirmek için yaşamaktan başka ne anlama gelebilir ki? Başına Sonsuz’un şan tacını koymak da tüm varlığınla Allah’ın varlığının işareti olmak, kendi yaşamınla O’na benzer olmak, değil midir? Kurtarıcımız gelince, beklenilmek ister, çünkü sadece O’nu bekliyorsak, O’nu karşılamaya hazır olacağız ve kurtarılmayı kabulleneceğiz. O’nu beklememize yardımcı olmak için, işte şimdi Kurtarıcının gelişini hazırlayan Yahya geliyor. Halkın bekleyişini canlı kılmak için, işte Yahya! O, fakirlerin ve ezilenlerin acı çektiği yerde konuşması için Allah tarafından gönderildi: Onlar durumlarını sadece O’nun değiştirebileceğini biliyorlar. Etraflarında çok güçlü insanlar var ki, kendilerine ve silahlarına çok güveniyor, emretmeye hazır, hizmet etmeyi ise hiç düşünmüyorlar. Luka bunların birkaçının adını bile veriyor; maalesef aralarında dini liderler de var, onlar da Allah’ı tanımayanların yöntemlerini kullanmaktadırlar.
Yahya otoritelerin, kendisine Allah’tan verilmiş olan sözü dinleyicileri etkileyebilecekleri yerlerde konuşmaktan kaçınıyor. Allah’ın kendisine emanet ettiği sözleri, ıssız yerlerde anlatıyor. Orada insan, kendi ile baş başa, daha doğrusu Allah ile baş başa olmaktadır ve Peder’in Söz’ü güçlü oluyor, çünkü yüreğe seslenen tek Söz olmaktadır. Fakirlerin de tövbe etmesi gerekiyor, onlar da kendilerine üzüntü veren günahlarından, bencilliklerinden dolayı acı çekiyorlar. Onlar da sadece Gelecek Olan’ı karşılamaya hazırlayan Söz’den gerçek ve derin sevinç alacaklar; bu Söz, onları yeryüzünün ve insanların hırslarının kölesi haline getiren kötülükten uzaklaşmaya yardımcı olacaktır.
Noel’e Hazırlık Devresi’nde biz de Allah’ın bize konuşabileceği, birinin bize O’nun Sözü’nü iletebileceği çölü arayabiliriz. Sadece Allah’ın sesini yankılayacak yeteri kadar uzun sessizlik anları bulabilecek miyiz? Belki evimizden çıkmamız gerekecek, belki de sessizliğin hazırlandığı ve muhafaza edildiği bir kiliseye ya da başka bir yere gitmemiz gerekecektir. “Yahya, Allah’ın Sözünü çölde duydu”. Kimsenin dikkatimizi dağıtmayacağı yerde hikmet, muhakeme, nurla aydınlanacağız ve bunun sayesinde yaşamımızın dümenini gerçek barış ve sevince doğru yöneltebileceğiz. Böylece bizler de her yerde hüküm süren günahın durumundan dolayı acı çeken bu dünyada, ümit ve güven dağıtıcıları olacağız.
İsa oradan ayrılırken iki kör, “Ey Davut Oğlu, halimize acı!” diye feryat ederek O’nun ardından gittiler. İsa eve girince körler yanına geldi. Onlara, “İstediğinizi yapabileceğime inanıyor musunuz?” diye sordu. Körler, “İnanıyoruz, ya Rab!” dediler. Bunun üzerine İsa körlerin gözlerine dokunarak, “İmanınıza göre olsun” dedi. Ve adamların gözleri açıldı
İsa, “Sakın kimse bunu bilmesin” diyerek onları sıkı sıkı uyardı. Onlar ise çıkıp İsa’yla ilgili haberi bütün bölgeye yaydılar.
“Bana, ‘Ya Rab, ya Rab!’ diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği’ne girmeyecek. Ancak göklerdeki Babam’ın isteğini yerine getiren girecektir. “İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzer. Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, eve saldırır; ama ev yıkılmaz. Çünkü kaya üzerine kurulmuştur. Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes, evini kum üzerine kuran budala adama benzer. Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, evi sarsar. Ev yıkılır; yıkılışı da korkunç olur.”
İsa oradan ayrıldı, Celile Gölü’nün kıyısından geçerek dağa çıkıp oturdu. Yanına büyük bir kalabalık geldi. Beraberlerinde kötürüm, kör, çolak, dilsiz ve daha birçok hasta getirdiler. Hastaları O’nun ayaklarının dibine bıraktılar. O da onları iyileştirdi. Halk, dilsizlerin konuştuğunu, çolakların iyileştiğini, körlerin gördüğünü, kötürümlerin yürüdüğünü görünce şaştı ve İsrail’in Tanrısı’nı yüceltti. İsa öğrencilerini yanına çağırıp, “Halka acıyorum” dedi. “Üç gündür yanımdalar, yiyecek hiçbir şeyleri yok. Onları aç aç evlerine göndermek
istemiyorum, yolda bayılabilirler.”
Öğrenciler kendisine, “Böyle ıssız bir yerde bu kadar kalabalığı doyuracak ekmeği nereden bulalım?” dediler.
İsa, “Kaç ekmeğiniz var?” diye sordu.
“Yedi ekmekle birkaç küçük balığımız var” dediler.
Bunun üzerine İsa, halka yere oturmalarını buyurdu. Yedi ekmekle balıkları aldı, şükredip bunları böldü, öğrencilerine verdi. Onlar da halka dağıttılar. Herkes yiyip doydu. Artakalan parçalardan yedi küfe dolusu topladılar.